Nâzım Hikmet Ran

Genel konular
Burhan_abi
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 582
Kayıt: 27 Mar 2006 00:00
Konum: Kocaeli
İletişim:

Nâzım Hikmet Ran

Mesaj gönderen Burhan_abi »

Resim

Ben, bir insan,
ben, Türk şairi komünist Nâzım Hikmet ben,
tepeden tırnağa iman,
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret ben...

En sevdiğim şiiri
Mavi Gözlü dev, Minnacık Kadın ve Hanımelleri

O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev,
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.

O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan ev...
En son Burhan_abi tarafından 10 Haz 2006 21:47 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.
"Namazını kıl Ölüm gelmeden...!"

"Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir.."

Burhan_abi
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 582
Kayıt: 27 Mar 2006 00:00
Konum: Kocaeli
İletişim:

Mesaj gönderen Burhan_abi »

Nâzım Hikmet davası Danıştay’da görüşülecek

Danıştay, Nâzım Hikmet’in Türk vatandaşlığından çıkarılmasıyla ilgili davanın esastan görüşülmesine Başbakanlık tarafından yapılan itirazı reddetti. Böylece Nâzım Hikmet’in vatandaşlık davası Danıştay’da esastan görüşülebilecek.

Kemal İnebolu adlı vatandaş, Nâzım Hikmet’in Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılmasına ilişkin 1951 tarihli Bakanlar Kurulu kararının geçersiz kaldığı gerekçesiyle 2002 yılında Danıştay’a dava açmış, 10. Daire ise İnebolu’nun dava açma ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmişti.

İdari Dava Daireleri Kurulu bu kararı bozmuş, bu kez Başbakanlık bozma kararının düzeltilmesini istemişti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Başbakanlık’ın bu başvurusunu bugün reddetti ve Nâzım Hikmet’in Türk vatandaşlığından çıkarılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının geçersiz kalmasına ilişkin davanın esastan görüşülmesinin önünü açtı.

Kurulun kararı bağlayıcı nitelik taşıdığı için Danıştay 10. Dairesi, söz konusu davayı esastan inceleyerek, karara bağlayacak.
"Namazını kıl Ölüm gelmeden...!"

"Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir.."

Kullanıcı avatarı
misafir
Üye
Üye
Mesajlar: 12
Kayıt: 11 Haz 2006 00:00
Konum: ankara

Mesaj gönderen misafir »

İSİMSİZ ŞİİRLER

İşte geldik gidiyoruz
hoşça kal kardeşim deniz
biraz çakılından aldık
biraz da masmavi tuzundan
sonsuzluğundan da biraz
ışığından da birazcık
birazcık da kederinden
bir şeyler anlattın bize
denizliğin kaderinden
biraz daha umutluyuz
biraz daha adam olduk
işte geldik gidiyoruz
hoşça kal kardeşim deniz

27 Eylül, Pitsunda, 1958

Kullanıcı avatarı
3291
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 678
Kayıt: 25 Haz 2004 00:00
Konum: antalya // istanbul

Mesaj gönderen 3291 »

'mavi gözlü dew, minnacýk kadýn we hanýmelleri'ni her okuduðumda aðlarým.. nazým baþka bi adam.. kalbi o kadar geniþ ki herkes biþeyler bulabiliyo herkes kendini görebilio onda.. ama baþkalarýna görede 'nazým hikmet watan hainliðine dewam ediyor hala'
mezarýnýn buraya getirilmesi ise hala tartýþma konusu..

SamotH
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 469
Kayıt: 20 Haz 2004 00:00
Konum: İzmir/Kocaeli
İletişim:

Mesaj gönderen SamotH »

Rusya ya iltica etmesine rağmen bazı çevreler tarafından hala neden "vatan şairi" gibi bir sıfatla anıldığını anlayamıyorum,ama beğendiğim bikaç şiiri vardır,özellikle kızı Piraye ye yazdığı mektuplar,fakat üstad NFK in üstüne asla kimseyi tanımam...
ben bir hıyarım,her deliğe uyarım.

Kullanıcı avatarı
3291
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 678
Kayıt: 25 Haz 2004 00:00
Konum: antalya // istanbul

Mesaj gönderen 3291 »

piraye kýzý deil eþi... :010

Kullanıcı avatarı
krbn_dss
Üye
Üye
Mesajlar: 8
Kayıt: 23 Haz 2006 00:00
Konum: ankaraa

Mesaj gönderen krbn_dss »

PİRAYE İÇİN

Ne güzel şey hatırlamak seni;
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmaklarının ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak
koyu bir karanlık...
....
NAZIM HİKMET RAN

Kullanıcı avatarı
courtney_hate
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 325
Kayıt: 13 Eyl 2005 00:00
Konum: cüce gezegenden

Mesaj gönderen courtney_hate »

gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
onlardan kalbime sevda geçmiyor
ben yordum ruhumu biraz da sen yor
çünkü bence şimdi herkes gibisin


yolunu beklerken daha dün gece
kaçıyorum bugün senden gizlice
kalbime baktım da işte iyice
anladım ki sen de herkes gibisin


büsbütün unuttum seni eminim
maziye karıştı şimdi yeminim
kalbimde senin için yok bile kinim
bence sen de şimdi herkes gibisin

1918


herkes gibisin şiirinin bir kısmı
en sevdiğim şiiridir
umut doğurmak için, hayatla seviştim

Kullanıcı avatarı
rahibe_teresa
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 715
Kayıt: 16 Kas 2005 01:00
Konum: izmiR_

Mesaj gönderen rahibe_teresa »

ben bu başlığı daha önce nasıl görmemişim anlamıyorum :016

nazım çok büyük bi ustadır, her zaman şiirlerini okumayı çok sevdiğim bir şair herşeyden önce saygı duyulası bi insandır..
can dündar'ın nazım kitabını okumanızı tavsiye ederim.. ustanın türkiyeden kaçışı(!)ndan sonraki yaşamı anlatılıyor gerçek tanıkların ağzından..

en sevdiğim şiirlerinden biridir zoe::

zoe’ydi adı
ismim tanya dedi onlara
(tanya;
bursa cezaevinde karşımda resmin
bursa cezaevinde,
belki duymamışsındır bile bursa’nın ismini
bursa’m yeşil ve yumuşak bir memlekettir.
bursa cezaevinde karşımda resmin
sene 1941 değil artık, sene 1945
moskova kapılarında değil artık
berlin kapılarında dövüşüyor artık seninkiler
bizimkiler
bütün namuslu dünyanınkiler ..

tanya;
senin memleketini sevdiğin kadar ben de seviyorum memleketimi
seni astılar memleketini sevdiğin için
ben memleketimi sevdiğim için hapisteyim
ama ben yaşıyorum
ama sen öldün
sen çoktan dünyada yoksun
zaten ne kadar az kaldın orada
on sekiz senecik ...
doyamadın güneşin sıcaklığına bile ...

tanya;
sen asılan partizan, ben hapiste şair
sen kızım, sen yoldaşım
resmin üstüne eğiliyor başım
kaşların incecik, gözlerin badem gibi
renklerini fotoğraftan anlamam mümkün değil
fakat yazıldığına göre koyu kestaneymişler.
bu renk gözler çok çıkar benim memleketimde de ...

tanya;
saçların ne kadar kısa kesilmiş
oğlum memet’inkinden farkı yok
alnın ne kadar geniş, ay ışığı gibi
rahatlık ve rüya veriyor insanın içine.
yüzün ince uzun, kulakladır büyücek biraz,
henüz çocuk boynu boynun
henüz hiçbir erkek kolu sarılmamış anlıyor insan.
ve püsküllü bir şey sarkıyor yakandan
süsünü sevsinler mini mini kadın.

arkadaşları çağırdım bakıyorlar resmine;
_tanya
senin yaşında bir kızım var.
_tanya
kız kardeşim senin yaşında
_tanya
senin yaşında sevdiğim kız

bizim memleket sıcaktır
bizde kıslar tez kadınlaşır ..

_tanya
senin yaşında kızlarla
okulda, fabrikada, tarlada arkadaşız

tanya;
sen öldün ne kadar namuslu insan öldü
ve öldürülmekte
ama ben,
söylemesi ayıpmış gibi geliyor bana
ama ben yedi yıldır kavgada
hayatımı tehlikeye koymadan
hapiste de olsa da yaşıyorum)

sabah oldu tanya’yı giydirdiler
ama çizmeleri, şapkası, gocuğu yoktu
iç etmişlerdi onları
torbasını giydirdiler
torbada benzin şişelesi, kibrit,
kurşun, tuz, şeker ....
şişelesi boynuna astılar
torbasını verdiler sırtına
göğsüne bir de yazı yazdılar
“partizan”
köyün meydanına kuruldu darağacı
atlılar çekmiş kılıcı
halka olmuş piyade askeri
zorla seyre getirdiler köylüleri
iki sandık üst üste
iki makarna sandığı
sandıkların üstüne yağlı urgan sallanır
urganın ucunda ilmik

partizan kaldırılıp çıkarıldı tahtına
partizan
kolları bağlı arkadan
durdu urganın altında dimdik ..
nazlı boynuna ilmiği geçirdiler
bir subay fotoğrafa meraklı
bir subay elinde makine; kodak
bir subay resim alacak

tanya seslendi kolhozlulara ilmiğin içinden
“ _ kardeşler üzülmeyin gün yiğitlik günüdür.
soluk aldırmayın faşistlere
yakın, yıkın, öldürün ....”

bir alman vurdu ağzına partizanın
genç kızın beyaz, yumuk çenesine aktı kan
fakat askerlere dönüp devam etti partizan:
“_ biz iki yüz milyonuz
iki yüz milyon asılır mı?
gidebilirim ben
ama bizimkiler gelecekler
teslim olun vakit varken ...”

kolhozlular kan ağlıyorlardı,
cellat çekti ipi
boğuluyor nazlı boynu kuğu kuşunun
fakat dikildi ayaklarının ucunda partizan
ve hayata seslendi insan
“_ kardeşler
hoşça kalın
kardeşler
kavga sonuna kadar
duyuyorum nal seslerini geliyor bizimkiler ...”

cellat bir tekme attı makarna sandıklarına
sandıklar yuvarlandılar
ve tanya sallandı ipin ucunda ...

nazım hikmet ran
\\ kimdi giden kimdi kalan giden mi suçluduR heR zaman.. //

Kullanıcı avatarı
betul
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 361
Kayıt: 11 Eyl 2005 00:00
Konum: baslasam bilemiyorum..

Mesaj gönderen betul »

ÖLÜME DAİR

Buyrun, oturun dostlar,
hoş gelip sefalar getirdiniz.
Biliyorum, ben uyurken
hücreme pencereden girdiniz.
Ne ince boyunlu ilâç şişesini
ne kırmızı kutuyu devirdiniz.
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı
başucumda durup el ele verdiniz.
Buyrun oturun dostlar
hoş gelip sefalar getirdiniz.

Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakılıyor?
Osman oğlu Hâşim.
Ne tuhaf şey,
hani siz ölmüştünüz kardeşim.
İstanbul limanında
kömür yüklerken bir İngiliz şilebine,
kömür küfesiyle beraber
ambarın dibine...

Şilebin vinci çıkartmıştı nâşınızı
ve paydostan önce yıkamıştı kıpkırmızı kanınız
simsiyah başınızı.
Kim bilir nasıl yanmıştır canınız...
Ayakta durmayın, oturun,
ben sizi ölmüş zannediyordum,
hücreme pencereden girdiniz.
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı
hoş gelip sefalar getirdiniz...

Yayalar-köylü Yakup,
iki gözüm,
merhaba.
Siz de ölmediniz miydi?
Çocuklara sıtmayı ve açlığı bırakıp
çok sıcak bir yaz günü
yapraksız kabristana gömülmediniz miydi?
Demek ölmemişsiniz?

Ya siz?
Muharrir Ahmet Cemil?
Gözümle gördüm
tabutunuzun
toprağa indiğini.

Hem galiba
tabut biraz kısaydı boyunuzdan.
Onu bırakın Ahmet Cemil,
vazgeçmemişsiniz eski huyunuzdan,
o ilâç şişesidir
rakı şişesi değil.
Günde elli kuruşu tutabilmek için,
yapyalnız
dünyayı unutabilmek için
ne kadar çok içerdiniz...
Ben sizi ölmüş zannediyordum.
Başucumda durup el ele verdiniz,
buyrun, oturun dostlar,
hoş gelip sefalar getirdiniz...

Bir eski Acem şairi :
"Ölüm âdildir" - diyor, -
"aynı haşmetle vurur şahı fakiri."

Hâşim,
neden şaşıyorsunuz?
Hiç duymadınız mıydı kardeşim,
herhangi bir şahın bir gemi ambarında
bir kömür küfesiyle öldüğünü?...

Bir eski Acem şairi :
"Ölüm âdildir" - diyor.
Yakup,
ne güzel güldünüz, iki gözüm.
Yaşarken bir kerre olsun böyle gülmemişsinizdir...
Fakat bekleyin, bitsin sözüm.
Bir eski Acem şairi :
"Ölüm âdil..."
Şişeyi bırakın Ahmet Cemil.
Boşuna hiddet ediyorsunuz.
Biliyorum,
ölümün âdil olması için
hayatın âdil olması lâzım, diyorsunuz...

Bir eski Acem şairi...
Dostlar beni bırakıp,
dostlar, böyle hışımla
nereye gidiyorsunuz?

Nazım Hikmet Ran
Rüya ile gercegin arafında..Hep iyinin,askın tarafında..

Kullanıcı avatarı
betul
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 361
Kayıt: 11 Eyl 2005 00:00
Konum: baslasam bilemiyorum..

Mesaj gönderen betul »

bu yazacagım siir aslında 14 bolumden olusur ama biliyorumki okumayacak kimse..en azından son bolumu ve benim en sevdigim bolumunu yazayım istedim..

ŞEYH BEDREDDİN DESTANI'NDAN

...
Yağmur çiseliyor,
korkarak
yavaş sesle
bir ihanet konuşması gibi.

Yağmur çiseliyor,
beyaz ve çıplak mürted ayaklarının
ıslak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi.

Yağmur çiseliyor,
Serezin esnaf çarşısında,
bir bakırcı dükkânının karşısında
Bedreddinim bir ağaca asılı.

Yağmur çiseliyor.
Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir.
Ve yağmurda ıslanan
yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin
çırılçıplak etidir.

Yağmur çiseliyor.
Serez çarşısı dilsiz,
Serez çarşısı kör.
Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.

Yağmur çiseliyor.


Nazım Hikmet Ran
Rüya ile gercegin arafında..Hep iyinin,askın tarafında..

Kullanıcı avatarı
betul
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 361
Kayıt: 11 Eyl 2005 00:00
Konum: baslasam bilemiyorum..

Mesaj gönderen betul »

Bir ağaç var içimde
fidesini getirmişim güneşten.
Salınır yaprakları ateş balıkları gibi
yemişleri kuşlar gibi ötüşür.

Yolcular füzelerden
çoktan indi içimdeki yıldıza.
Düşümde işittiğim dille konuşuyorlar,
komuta, böbürlenme, yalvarıp yakarma yok.

İçimde ak bir yol var.
Karıncalar buğday taneleriyle
bayram çığlıklarıyla kamyonlar gelir geçer
ama yasak, geçemez cenaze arabası

İçimde mis kokulu
kızıl bir gül gibi duruyor zaman.
Ama bugün cumaymış, yarın cumartesiymiş,
çoğum gitmiş de azım kalmış, umurumda değil

Nazım Hikmet Ran
Rüya ile gercegin arafında..Hep iyinin,askın tarafında..

Kullanıcı avatarı
whatsername
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 1072
Kayıt: 28 Oca 2006 01:00

Mesaj gönderen whatsername »

Karlı Kayın Ormanında

Karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin.
Efkârlıyım, efkârlıyım,
elini ver, nerde elin?

Ayışığı renginde kar,
keçe çizmelerim ağır.
İçimde çalınan ıslık
beni nereye çağırır?

Memleket mi, yıldızlar mı,
gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında
bir pencere, sarı sıcak.

Ben ordan geçerken biri:
'Amca, dese, gir içeri.'
Girip yerden selâmlasam
hane içindekileri.

Eski takvim hesabıyle
bu sabah başadı bahar.
Geri geldi Memed'ime
yolladığım oyuncaklar.

Kurulmamış zembereği
küskün duruyor kamyonet,
yüzdüremedi leğende
beyaz kotrasını Memet.

Kar tertemiz, kar kabarık,
yürüyorum yumuşacık.
Dün gece on bir buçukta
ölmüş Berut, tanışırdık.

Bende boz bir halısı var
bir de kitabı, imzalı.
Elden ele geçer kitap,
daha yüz yıl yaşar halı.

Yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.

En acayip gücümüzdür,
kahramanlıktır yaşamak:
Öleceğimizi bilip,
öleceğimizi mutlak.

Memleket mi, daha uzak,
gençliğim mi, yıldızlar mı?
Bayramoğlu, Bayramoğlu,
ölümden öte köy var mı?

Geceleyin, karlı kayın
ormanında yürüyorum.
Karanlıkta etrafımı
gündüz gibi görüyorum.

Şimdi şurdan saptım mıydı,
şose, tirenyolu, ova.
Yirmi beş kilometreden
Lasciate mi cantare

Kullanıcı avatarı
dev!l_O_
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 814
Kayıt: 12 Haz 2006 00:00

Mesaj gönderen dev!l_O_ »

işte en sewdiğim=
Bizi esir ettiler,
bizi hapse attılar :
beni duvarların içinde,
seni duvarların dışında.

Ufak iş bizimkisi.
Asıl en kötüsü :
bilerek, bilmeyerek
hapisaneyi insanın kendi içinde taşıması...
İnsanların birçoğu bu hale düşürülmüş,
namuslu, çalışkan, iyi insanlar
ve seni sevdiğim kadar sevilmeye lâyık...


YAŞAMAK BİR AĞAÇ GİBİ TEK WE HÜR WE BİR ORMAN GİBİ KARDEŞCESİNE
O kadar mutluyum ki şimdi kusabilirim!!..

Kullanıcı avatarı
dumanaddict
Üye
Üye
Mesajlar: 230
Kayıt: 26 Oca 2005 01:00
Konum: 34-28-61

Mesaj gönderen dumanaddict »

Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin

Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin..
Rock bir müzik türü değil, bir hayat tarzıdır!

Kullanıcı avatarı
goqhan
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 334
Kayıt: 31 Eki 2006 01:00
Konum: izmit-antalya

Mesaj gönderen goqhan »

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani, o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut, kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel, en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak, yani ağır bastığından.

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...



1948
Nazım Hikmet RAN

Kullanıcı avatarı
vera
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 488
Kayıt: 11 Eki 2005 00:00
Konum: cennetten.....

Mesaj gönderen vera »

BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mi zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi,
beni yaktırırsın,
odanda ocağın
üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf,
beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sende ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama
biz
o zamana kadar
o kadar karışacağız ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile
zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak iki çiçek açacak :
biri
sen
biri de
ben.
Ben
daha olumlu düşünüyorum
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.

(18 Şubat 1945)
bir fısıltıya hapsettim, içimin tüm çığlıklarını....

motorhead
Üye
Üye
Mesajlar: 124
Kayıt: 04 Ağu 2006 00:00
Konum: İzmir - balçova

Mesaj gönderen motorhead »

HAPİSTE YATACAK OLANA BAZI ÖĞÜTLER

Dünyadan memleketinden insandan
umudun kesik değil diye
ipe çekilmeyip de
atılırsan içeriye
yatarsan on yıl on beş yıl
daha da yatacağından başka
sallansaydım ipin ucunda
bir bayrak gibi keşke
demeyeceksin
yaşamakta ayak direyeceksin.

Belki bahtiyarlık değildir artık
boynunun borcudur fakat
düşmana inat
bir gün fazla yaşamak.

İçerde bir tarafınla yapyalnız kalabilirsin
kuyunun dibindeki taş gibi
fakat öbür tarafın
öylesine karışmalı ki dünyanın kalabalığına
sen ürpermelisin içerde
dışarda kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa.

İçerde mektup beklemek
yanık türküler söylemek bir de
bir de gözünü tavana dikip sabahlamak
tatlıdır ama tehlikelidir.

Tıraştan tıraşa yüzüne bak
unut yaşını
koru kendini bitten
bir de bahar akşamlarından.

Bir de ekmeği
son lokmasına dek yemeyi
bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.

Bir de kim bilir
sevdiğin kadın seni sevmez olur
ufak iş deme
yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir
içerdeki adama.

İçerde gülü bahçeyi düşünmek fena
dağları deryaları düşünmek iyi
durup dinlenmeden okumayı yazmayı
bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana
bir de ayna dökmeyi.

Yani içerde on yıl on beş yıl
daha da fazlası hattâ
geçirilmez değil
geçirilir
kararmasın yeter ki
sol memenin altındaki cevahir.

[Mayıs 1949]
ben buna hayranım bide mavi gözlü dev e
i dont know why but i hate this fucking life

seyytan
Üye
Üye
Mesajlar: 87
Kayıt: 25 Mar 2005 01:00
Konum: Aydın-Erzurum
İletişim:

Mesaj gönderen seyytan »

Ahhh...Nazım Hikmet... Nerdesin sen ulu cınar...

Kullanıcı avatarı
sulmuk
Üye
Üye
Mesajlar: 60
Kayıt: 26 Kas 2006 01:00

Mesaj gönderen sulmuk »

Sen..
Benim ilk çocuğum, ilk hocam, ilk yoldaşım
19 yaşım

bu dizelerini özellikle çok seviyorum.gerçekten iyi bir şair.memleketimden insan manzaraları kitabını özellikle tavsiye ederim

tüm görüşlerini desteklemesem de, yaşadığı talihsizliklere gerçekten üzülüyorum. aynı zaman zarfı içerisinde hem kominist partisinden yeterince kominist olmadığı için kovulmuş, hem de kominist olduğu için hapse atılmış insan.yazık hakkaten
özgürlüğün esiri olmak?.... - sülmük

Kullanıcı avatarı
setenayy
Üye
Üye
Mesajlar: 23
Kayıt: 09 Mar 2007 01:00

Mesaj gönderen setenayy »

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden
ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.

Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey
kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.


Nazım HİKMET



İŞTE EN ÇOK SEVDİĞİM ŞİİR VE TABİKİ NAZIM...
sende bir garip oldun sarhoş musun dünyaaaa :)

Kullanıcı avatarı
aglaya
Üye
Üye
Mesajlar: 105
Kayıt: 28 Mar 2007 00:00
Konum: istanbul..aydın

Mesaj gönderen aglaya »

küfretmek istiorum..bu şiirine bayılıorum nazım hikmetin yaa

o beyaz gerftleri ve beyaz eldivenleriyle karşında dururken
sen sopa çekmek istiorsun
ben küfretmek istiorum
kızna,kısrağına,rugan iskarpinlerinin deliklerine dek...
...
neyleyeyim be küfretmeyince çişi gelmiş cocuk gibi sıkışıorum
küfretmek istiorum..

şiiri tam net hatırlayamıorum..bulunca yazarım tekrar..=)

Kullanıcı avatarı
veronique
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 1060
Kayıt: 30 May 2006 00:00
İletişim:

Mesaj gönderen veronique »

Hapishanedeyken nisanlısı Piraye'ye yazdıgı Saat Dort Yoksun siiri... Zulfu Livaneli bestelemistir de..

saat dört yoksun
saat beş, yok
altı, yedi, ertesi gün
daha ertesi
ve belki kimbilir...
(...)
kitap okurum
içinde sen varsın
şarkı dinlerim
içinde sen
oturdum ekmeğimi yerim
karşımda sen oturursun
çalışırım,
karşımda sen
(...)
en güzel deniz,
henüz gidilmemiş olandır
en güzel çocuk
henüz büyümedi
en güzel günlerimiz
henüz yaşamadıklarımız
ve sana söylemek istediğim
en güzel söz
henüz söylememiş olduğum sözdür
o şimdi ne yapıyor?
şu anda şimdi, şimdi, şimdi
evde mi, sokakta mı?
çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
kolunu kaldırmış olabilir mi, hey gülüm
beyaz kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi
o şimdi ne yapıyor
şu anda şimdi, şimdi, şimdi
belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor
(...)
belki de yürüyordur, adımını atmak üzeredir
her kara günümde onu bana
tıpış tıpış getiren sevgili
canımın içi ayaklar
ve ne düşünüyor, beni mi?
yoksa ne bileyim
fasulyenin neden
bir türlü pişmediğini mi?
yahut insanların çoğunun neden böyle
bedbaht olduğunu mu?
o şimdi ne düşünüyor
şu anda şimdi, şimdi
(...)
saat dört yoksun
saat beş, yok
altı, yedi, ertesi gün
daha ertesi
ve belki kimbilir...

motorhead
Üye
Üye
Mesajlar: 124
Kayıt: 04 Ağu 2006 00:00
Konum: İzmir - balçova

Mesaj gönderen motorhead »

Bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
i dont know why but i hate this fucking life

Kullanıcı avatarı
v00d00
Üye
Üye
Mesajlar: 241
Kayıt: 21 Tem 2006 00:00
Konum: ankara
İletişim:

Mesaj gönderen v00d00 »

rahibe_teresa yazdı:ben bu başlığı daha önce nasıl görmemişim anlamıyorum :016

nazım çok büyük bi ustadır, her zaman şiirlerini okumayı çok sevdiğim bir şair herşeyden önce saygı duyulası bi insandır..
can dündar'ın nazım kitabını okumanızı tavsiye ederim.. ustanın türkiyeden kaçışı(!)ndan sonraki yaşamı anlatılıyor gerçek tanıkların ağzından..

en sevdiğim şiirlerinden biridir zoe::

zoe’ydi adı
ismim tanya dedi onlara
(tanya;
bursa cezaevinde karşımda resmin
bursa cezaevinde,
belki duymamışsındır bile bursa’nın ismini
bursa’m yeşil ve yumuşak bir memlekettir.
bursa cezaevinde karşımda resmin
sene 1941 değil artık, sene 1945
moskova kapılarında değil artık
berlin kapılarında dövüşüyor artık seninkiler
bizimkiler
bütün namuslu dünyanınkiler ..

tanya;
senin memleketini sevdiğin kadar ben de seviyorum memleketimi
seni astılar memleketini sevdiğin için
ben memleketimi sevdiğim için hapisteyim
ama ben yaşıyorum
ama sen öldün
sen çoktan dünyada yoksun
zaten ne kadar az kaldın orada
on sekiz senecik ...
doyamadın güneşin sıcaklığına bile ...

tanya;
sen asılan partizan, ben hapiste şair
sen kızım, sen yoldaşım
resmin üstüne eğiliyor başım
kaşların incecik, gözlerin badem gibi
renklerini fotoğraftan anlamam mümkün değil
fakat yazıldığına göre koyu kestaneymişler.
bu renk gözler çok çıkar benim memleketimde de ...

tanya;
saçların ne kadar kısa kesilmiş
oğlum memet’inkinden farkı yok
alnın ne kadar geniş, ay ışığı gibi
rahatlık ve rüya veriyor insanın içine.
yüzün ince uzun, kulakladır büyücek biraz,
henüz çocuk boynu boynun
henüz hiçbir erkek kolu sarılmamış anlıyor insan.
ve püsküllü bir şey sarkıyor yakandan
süsünü sevsinler mini mini kadın.

arkadaşları çağırdım bakıyorlar resmine;
_tanya
senin yaşında bir kızım var.
_tanya
kız kardeşim senin yaşında
_tanya
senin yaşında sevdiğim kız

bizim memleket sıcaktır
bizde kıslar tez kadınlaşır ..

_tanya
senin yaşında kızlarla
okulda, fabrikada, tarlada arkadaşız

tanya;
sen öldün ne kadar namuslu insan öldü
ve öldürülmekte
ama ben,
söylemesi ayıpmış gibi geliyor bana
ama ben yedi yıldır kavgada
hayatımı tehlikeye koymadan
hapiste de olsa da yaşıyorum)

sabah oldu tanya’yı giydirdiler
ama çizmeleri, şapkası, gocuğu yoktu
iç etmişlerdi onları
torbasını giydirdiler
torbada benzin şişelesi, kibrit,
kurşun, tuz, şeker ....
şişelesi boynuna astılar
torbasını verdiler sırtına
göğsüne bir de yazı yazdılar
“partizan”
köyün meydanına kuruldu darağacı
atlılar çekmiş kılıcı
halka olmuş piyade askeri
zorla seyre getirdiler köylüleri
iki sandık üst üste
iki makarna sandığı
sandıkların üstüne yağlı urgan sallanır
urganın ucunda ilmik

partizan kaldırılıp çıkarıldı tahtına
partizan
kolları bağlı arkadan
durdu urganın altında dimdik ..
nazlı boynuna ilmiği geçirdiler
bir subay fotoğrafa meraklı
bir subay elinde makine; kodak
bir subay resim alacak

tanya seslendi kolhozlulara ilmiğin içinden
“ _ kardeşler üzülmeyin gün yiğitlik günüdür.
soluk aldırmayın faşistlere
yakın, yıkın, öldürün ....”

bir alman vurdu ağzına partizanın
genç kızın beyaz, yumuk çenesine aktı kan
fakat askerlere dönüp devam etti partizan:
“_ biz iki yüz milyonuz
iki yüz milyon asılır mı?
gidebilirim ben
ama bizimkiler gelecekler
teslim olun vakit varken ...”

kolhozlular kan ağlıyorlardı,
cellat çekti ipi
boğuluyor nazlı boynu kuğu kuşunun
fakat dikildi ayaklarının ucunda partizan
ve hayata seslendi insan
“_ kardeşler
hoşça kalın
kardeşler
kavga sonuna kadar
duyuyorum nal seslerini geliyor bizimkiler ...”

cellat bir tekme attı makarna sandıklarına
sandıklar yuvarlandılar
ve tanya sallandı ipin ucunda ...

nazım hikmet ran
evet zoe...yoldaş zoe...
yolda okuyup hıçkıra hıçkıra ağladığım şiirdir kendisi...
"kardeşler
kavga sonuna kadar
duyuyorum nal seslerini geliyor bizimkiler ..."
kavga sonuna kadar...
everybody knows what the blues is all about ;
it's a pain you can't live with
it's a woman you can't live without...

Cevapla