15 Yıl Sonra: Dead Can Dance!

1980 ve 90’larin en özgün topluluklarından Dead Can Dance , yaklaşık 15 yıllık bir aradan sonra yeniden İstanbul’da.

1981’de Lisa Gerrard ve Brendan Perry tarafından kurulan topluluk , çağdaş müzik formlarını Avrupa folk müziği, Ortadoğu ve Afrika tınılariyla birleştirerek eşi benzeri olmayan, biricik bir ses örgüsü inşa etti ve dünya çapinda geniş bir dinleyici kitlesi kazandı. Günümüz müzik sahnesinde , hüznü en zarif biçimde ifade eden vokalistlerden biri olan Lisa Gerrard hiç kuşkusuz Dead Can Dance’in bu başarısında önemli bir paya sahip.

Grup ilk albümünü 1984 yılında aynı isimle çıkardı: “Dead Can Dance”. Perry bu isimle ilgili “Ölüleri dans ettiriyoruz, çünkü ölüye dirilik katmayı; diriye ölülük vermeyi düşündük grubu oluştururken” demişti. İlk önceleri çoğu müziksever deneysel bir müzik ile karşı karşıya olduklarını düşündü. Aslında bu Perry ve Gerrard için geçerli olabilirdi. Zira Perry klasik müzik eğitimi görmüş sonra punk rock grupları ile çalışmış bir müzisyendi. Gerrard’ın durumu da çok farklı sayılmazdı. Fakat ikilinin yeni tarz denemesi Perry’nin olağanüstü kompozisyon yeteneği ve Gerrard’ın teatral vokal yeteneği ve zekası büyük bir başarıyla sonuçlandı. İlk albümde “A Passage in Time (Zamanda bir Geçit)”, “The Fatal Impact (Ölümcül Etki)” ve “Carnival of Light(Işık Karnavalı)” şarkıları büyük beğeni kazandı. Grup ilk albümleriyle elit müziksever kitleye ulaşmayı başardı.

1996’da çıkardıkları Spiritchaser (Ruh kovalayan) albümleriyle Billboard Top World Music Albums listesinde 1 numaraya ulaşan DCD en büyük sükseyi “Within the Realm of a Dying Sun (Ölen Bir Güneşin Krallığında)” adlı üçüncü albümüyle yaptı. 1987’de yayınlanan albüm bir anda bağımsız müzik listelerinin zirvesine tırmandı. DCD’nin ünlü “Cantara” ve “Xavier” şarkıları ilk defa bu albümde yayınlandı. Bu albümde ayrıca sadece üç şarkının İngilizce sözleri vardı. Diğer şarkılar ise Lisa Gerrard’ın atalarının dilinde yani eski Kelt dili, Briton ve Gal dillerine benzer seslerin Orta ve Yakınçağ melodileriyle örtüşmesinden ibaretti. “Ölen bir Güneşin Krallığında” albümü ile DCD barok müziği çağrıştıran, mistik ancak anı zamanda romantik, modern bir karışıma imza attı.

Tüm albümleri ülkemizde yayımlanan topluluk özellikle Baraka adlı belgesel filmde kullanılan “The Seraphim’ parçasıyla hafızalara kazınmışti ve yine topluluğun Ortadoğu müziklerinden ilham alan parçası ‘Saltek’ bir dönem tüm müzik marketlerce sıklıkla çalınarak İstiklal Caddesi’nin fon müziği haline gelmişti.

1998’de calışmalarına uzunca bir ara veren grup geçtiğimiz aylarda yeni bir albüm ve dünya turnesi için yeniden bir araya geldi. Efsane grubun turnesi 19 Eylül 2012 akşamı Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda gerçekleşecek olan İstanbul konseriyle start alacak.

Büyüleyici ve ruhani bir gece için şimdiden biletlerinizi ayırtmanızı tavsiye ederiz.

Biletix

Share