Can Yücel
Can Yücel
EĞER
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...
Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
Can Yücel
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...
Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
Can Yücel
edison bile pişman...
özledim seni...
ayrýlýk yüreðimi uyuþturuyor karýncalandýrýyor nicedir.
beynimi uyuþturuyor özlemin...
çok sýk birlikte olmasak bile
benimle olduðunu bilmenin
bunca zamandýr içimi ýsýttýðýný
yeni yeni anlýyorum
Yokluðun,
Hatýrladýkça yüreðime saplanan bir sizi olmaktan çýkýp
mütemadiyen bir boþluða
Sabahlarý seni okþayarak baþlamalarý
aksamlarý her isi bir kenara koyup
seninle baþ baþa konuþmalarý özlüyorum;
oynaþmalarýmýzý,
yürüyüþlerimizi,
sevimli haþarýlýðýný,
çocuksu küskünlüðünü...
Nasýlda serttin baþkalarýna karþý
beni savunurken;
ve ne kadar yumuþak
bir çift kýsýk gözle kendini
ellerimin okþayýþýna býrakýrken
Gitmeni asla istemediðim halde
buna mecbur olduðunu görmek
ve sana bunlarý söylemeden
''git artýk'' demek
''beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuþacaksýn mutluluða''
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yýllar sonra
karsýlaþtýðýmýzda
bana bir yabancý gibi bakmaný istemek senden...
yeni bir sevdayý yasakladýðým kalbime söz geçirmek....
ayrýlýk yüreðimi uyuþturuyor karýncalandýrýyor nicedir.
beynimi uyuþturuyor özlemin...
çok sýk birlikte olmasak bile
benimle olduðunu bilmenin
bunca zamandýr içimi ýsýttýðýný
yeni yeni anlýyorum
Yokluðun,
Hatýrladýkça yüreðime saplanan bir sizi olmaktan çýkýp
mütemadiyen bir boþluða
Sabahlarý seni okþayarak baþlamalarý
aksamlarý her isi bir kenara koyup
seninle baþ baþa konuþmalarý özlüyorum;
oynaþmalarýmýzý,
yürüyüþlerimizi,
sevimli haþarýlýðýný,
çocuksu küskünlüðünü...
Nasýlda serttin baþkalarýna karþý
beni savunurken;
ve ne kadar yumuþak
bir çift kýsýk gözle kendini
ellerimin okþayýþýna býrakýrken
Gitmeni asla istemediðim halde
buna mecbur olduðunu görmek
ve sana bunlarý söylemeden
''git artýk'' demek
''beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuþacaksýn mutluluða''
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yýllar sonra
karsýlaþtýðýmýzda
bana bir yabancý gibi bakmaný istemek senden...
yeni bir sevdayý yasakladýðým kalbime söz geçirmek....
can baba gene müthiş yazmış tavsie ediiirr
Süphesiz ki yasami tersten yasamak daha güzel,hatta mükemmel olurdu.
Cami'de uyaniyorsunuz. Bir tahta sandik içersinde,herkes karsinizda saf durmus, iyiliginize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmis vaziyette.
Tabuttan dogruluyorsunuz, yasli, olgun ve agirbasli
olarak.Herkes etrafinizda, büyük bir itibar,iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazir.Arabaniza kurulup evinize gidiyorsunuz.Dogar dogmaz devlet size maas bagliyor,
aylik veya üç ayda bir maasinizi
aliyorsunuz. Ne güzel, hazir maas, hazir ev....
Altmisli yaslara kadar hersey garanti, huzur içinde
yasiyorsunuz. Sagliginiz gittikçe düzeliyor, kaslar
güçleniyor,
kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün çalismak istiyorsunuz
ve ise ilk basladiginiz gün sizehosgeldin hediyesi
olarak bir plaket ve altin kol saati veriyor
patronunuz.. Genel
Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli
bir insan
olarak ise basliyorsunuz. Herkes karsinizda elpençe
divan...
Vücudunuzda da bazi hosa giden hareketler de
basliyor. Gittikçe zayifliyor forma giriyorsunuz.
Diger hormonal aktiviteler artiyor, fevkalade.....
Aman ne güzel günler basliyor...
Derken birgün patron size artik Üniversiteye gitsen
daha iyi olur diyor. Bu arada Babaniz ortaya çikmis,
fazla
çalistin" diyor "artik eve dön, isi birak, okumaya
basla,
harçiligin benden olsun..."
Keyfe bakar misiniz ?
Okudugunuz dersler gittikçe kolaylasiyor. Ekmek elden,
su gölden bir dönem basliyor. Partiler, Diskotekler,
Kizlarin sayisi artiyor. Derken Anne ve Babaniz sizi
götürüp
getirmeye basliyor, araba kullanma derdi de yok
artik....
Günün birinde sizi okuldan da aliyorlar, "evde otur,
keyfine
bak, oyuncaklarinla oyna" diyorlar...Mamaniz agziniza
veriliyor,
zaman zaman altinizi bile temizliyorlar, hatta bu
durum aliskanlik
yaratiyor ve hiç tuvalet kullanmamaya basliyorsunuz.
Derken Anneniz bir gün size süt verme
kararini aliyor ve baska bir keyifli dönem basliyor.
Mama artik her yerde, her an ve en taze seklinde
hazir.
Bir gün karanlik ilik ve sicak bir ortama
giriyorsunuz. Beslenmek için agzinizi açmaya dahi
gerek yok, bir kordondan besleniyor, sicacik,
yumusacik, gürültü ve patirtisiz bir ortamda
yasiyorsunuz.
Kuculuyor, kuculuyor, ufacik bir hücre halini
aliyorsunuz.
Ve günün birinde müthis bir olayla
hayatiniz bitiyor....
Süphesiz ki yasami tersten yasamak daha güzel,hatta mükemmel olurdu.
Cami'de uyaniyorsunuz. Bir tahta sandik içersinde,herkes karsinizda saf durmus, iyiliginize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmis vaziyette.
Tabuttan dogruluyorsunuz, yasli, olgun ve agirbasli
olarak.Herkes etrafinizda, büyük bir itibar,iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazir.Arabaniza kurulup evinize gidiyorsunuz.Dogar dogmaz devlet size maas bagliyor,
aylik veya üç ayda bir maasinizi
aliyorsunuz. Ne güzel, hazir maas, hazir ev....
Altmisli yaslara kadar hersey garanti, huzur içinde
yasiyorsunuz. Sagliginiz gittikçe düzeliyor, kaslar
güçleniyor,
kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün çalismak istiyorsunuz
ve ise ilk basladiginiz gün sizehosgeldin hediyesi
olarak bir plaket ve altin kol saati veriyor
patronunuz.. Genel
Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli
bir insan
olarak ise basliyorsunuz. Herkes karsinizda elpençe
divan...
Vücudunuzda da bazi hosa giden hareketler de
basliyor. Gittikçe zayifliyor forma giriyorsunuz.
Diger hormonal aktiviteler artiyor, fevkalade.....
Aman ne güzel günler basliyor...
Derken birgün patron size artik Üniversiteye gitsen
daha iyi olur diyor. Bu arada Babaniz ortaya çikmis,
fazla
çalistin" diyor "artik eve dön, isi birak, okumaya
basla,
harçiligin benden olsun..."
Keyfe bakar misiniz ?
Okudugunuz dersler gittikçe kolaylasiyor. Ekmek elden,
su gölden bir dönem basliyor. Partiler, Diskotekler,
Kizlarin sayisi artiyor. Derken Anne ve Babaniz sizi
götürüp
getirmeye basliyor, araba kullanma derdi de yok
artik....
Günün birinde sizi okuldan da aliyorlar, "evde otur,
keyfine
bak, oyuncaklarinla oyna" diyorlar...Mamaniz agziniza
veriliyor,
zaman zaman altinizi bile temizliyorlar, hatta bu
durum aliskanlik
yaratiyor ve hiç tuvalet kullanmamaya basliyorsunuz.
Derken Anneniz bir gün size süt verme
kararini aliyor ve baska bir keyifli dönem basliyor.
Mama artik her yerde, her an ve en taze seklinde
hazir.
Bir gün karanlik ilik ve sicak bir ortama
giriyorsunuz. Beslenmek için agzinizi açmaya dahi
gerek yok, bir kordondan besleniyor, sicacik,
yumusacik, gürültü ve patirtisiz bir ortamda
yasiyorsunuz.
Kuculuyor, kuculuyor, ufacik bir hücre halini
aliyorsunuz.
Ve günün birinde müthis bir olayla
hayatiniz bitiyor....
Nerden Bilirdim HaYatın Önce SınAv Yapıp SoNra Ders Verdiğni...
can yücel çok güzel yazar..
En son Papi tarafından 01 Eki 2006 20:36 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
büyüdük mü yani?büyüyünce her şeyin farklı olacağını biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum.mesala beni hep seveceksin sanıyordum.
babasından uzak buyumesine ragmen ona karsı duydugu sevgiye hayranlık duydugum insan...
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla ha düştü, ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin,
O çapkın babamı ben öyle sevdim.
Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
Geldi mi de gidici hep, hepp acele işi!
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.
Atlastan bakardım nereye gitti,
Öyle öyle ezber ettim gurbeti.
Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40ı geçerse ateş, çağrırlar İstanbula,
Bi helallaşmak ister elbet, diğmi, oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oynunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim.
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla ha düştü, ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin,
O çapkın babamı ben öyle sevdim.
Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
Geldi mi de gidici hep, hepp acele işi!
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.
Atlastan bakardım nereye gitti,
Öyle öyle ezber ettim gurbeti.
Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40ı geçerse ateş, çağrırlar İstanbula,
Bi helallaşmak ister elbet, diğmi, oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oynunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim.
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
HAYAL OYUNU
Ellerindi ellerimden tutan
Ellerimdi ellerinden tutan...
Bıraktığı anda ellerimiz ellerimizi
Gökyüzüne vuracaktı gölgeleri ellerimizin
Kimbilir kaç martılar halinde
Bir masada karşı karşıya
Seyrederken dudaklarını senin
Dile gelmiş ilk Türkçeydik
Henüz başlamış kül rengi bahar
Ne savaş, ne barıştık biz...
Bu dünyaya yeni gelmiş bir diyar
Manolyaya gece konmuş kumrular...
Can YÜCEL
Ellerindi ellerimden tutan
Ellerimdi ellerinden tutan...
Bıraktığı anda ellerimiz ellerimizi
Gökyüzüne vuracaktı gölgeleri ellerimizin
Kimbilir kaç martılar halinde
Bir masada karşı karşıya
Seyrederken dudaklarını senin
Dile gelmiş ilk Türkçeydik
Henüz başlamış kül rengi bahar
Ne savaş, ne barıştık biz...
Bu dünyaya yeni gelmiş bir diyar
Manolyaya gece konmuş kumrular...
Can YÜCEL
Rüya ile gercegin arafında..Hep iyinin,askın tarafında..
İKİMİZİN ARASINDA
Bir gün şayet camsız çerçevesiz penceresiz
Bir gün ben, çadır bezi bir perdeden
Günlerin toz-toprak şarkısını çırparken
Canevimin önünden geçersen,
Bir gün şayet boynumda yem torbası hayallerim asılı
Bir gün şayet samançöpü bir sokak dişlerim arasında
Canevinin önünden geçersem
Anlatırım nasıl nerde
Bir ulu çınara takılı bir kuyrukluyıldız
Bir yeşil telaşta çırpınan ışığımız
Anlatırım nasıl nerde...
Sonra eğilir kulağına derim: Bekle
Çocukken kaçırdığım uçurtma dönsün gelsin
Hele çarpsın bu çerçi yükü şehirlere,
Hele ürksün fincancı katırları!
Can YÜCEL
Bir gün şayet camsız çerçevesiz penceresiz
Bir gün ben, çadır bezi bir perdeden
Günlerin toz-toprak şarkısını çırparken
Canevimin önünden geçersen,
Bir gün şayet boynumda yem torbası hayallerim asılı
Bir gün şayet samançöpü bir sokak dişlerim arasında
Canevinin önünden geçersem
Anlatırım nasıl nerde
Bir ulu çınara takılı bir kuyrukluyıldız
Bir yeşil telaşta çırpınan ışığımız
Anlatırım nasıl nerde...
Sonra eğilir kulağına derim: Bekle
Çocukken kaçırdığım uçurtma dönsün gelsin
Hele çarpsın bu çerçi yükü şehirlere,
Hele ürksün fincancı katırları!
Can YÜCEL
Rüya ile gercegin arafında..Hep iyinin,askın tarafında..
en sevdiğim şiiri:
Sevgi Duvarı
Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat sevicileri
Derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi
Kumkapı meyhanelerine dadandık
Önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
Aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
Çöpçülerin elleriyle okşardın beni
Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
Baktım gökte bir kırmızı bir uçak
Bol çelik bol yıldız bol insan
Bir gece sevgi duvarını aştık
Düştüğüm yer öyle açık seçik ki
Başucumda bir sen varsın bir de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
Sevgi Duvarı
Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat sevicileri
Derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi
Kumkapı meyhanelerine dadandık
Önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
Aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
Çöpçülerin elleriyle okşardın beni
Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
Baktım gökte bir kırmızı bir uçak
Bol çelik bol yıldız bol insan
Bir gece sevgi duvarını aştık
Düştüğüm yer öyle açık seçik ki
Başucumda bir sen varsın bir de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
Kibar Hırsızın Türküsü
Anamın ipiyle indim gökdelen
damınızdan
Kelebek gibi girdim kelebek gibi camınızdan
Taksinize mülkünüze dairenize...
Heceleyerek üzerinde ayak ve el
uçlarımın
Belledim seyyarenizi ve kelimelerinizi...
Gözlerinize baktım,mukaddes
ciltlerinize,büfelerinize
Vesairenize...
Şiir fenerimle de baktım,son çığlık!
Aşk yokmuş sizde beş paralık!
Gidiyorum ben hoşçakallar
Sıçmışım ortalık yerinize
Kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık ....
Anamın ipiyle indim gökdelen
damınızdan
Kelebek gibi girdim kelebek gibi camınızdan
Taksinize mülkünüze dairenize...
Heceleyerek üzerinde ayak ve el
uçlarımın
Belledim seyyarenizi ve kelimelerinizi...
Gözlerinize baktım,mukaddes
ciltlerinize,büfelerinize
Vesairenize...
Şiir fenerimle de baktım,son çığlık!
Aşk yokmuş sizde beş paralık!
Gidiyorum ben hoşçakallar
Sıçmışım ortalık yerinize
Kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık ....
The burden is mine... alone
MuHoS yazdı:can baba gene müthiş yazmış tavsie ediiirr
Süphesiz ki yasami tersten yasamak daha güzel,hatta mükemmel olurdu.
Cami'de uyaniyorsunuz. Bir tahta sandik içersinde,herkes karsinizda saf durmus, iyiliginize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmis vaziyette.
Tabuttan dogruluyorsunuz, yasli, olgun ve agirbasli
olarak.Herkes etrafinizda, büyük bir itibar,iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazir.Arabaniza kurulup evinize gidiyorsunuz.Dogar dogmaz devlet size maas bagliyor,
aylik veya üç ayda bir maasinizi
aliyorsunuz. Ne güzel, hazir maas, hazir ev....
Altmisli yaslara kadar hersey garanti, huzur içinde
yasiyorsunuz. Sagliginiz gittikçe düzeliyor, kaslar
güçleniyor,
kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün çalismak istiyorsunuz
ve ise ilk basladiginiz gün sizehosgeldin hediyesi
olarak bir plaket ve altin kol saati veriyor
patronunuz.. Genel
Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli
bir insan
olarak ise basliyorsunuz. Herkes karsinizda elpençe
divan...
Vücudunuzda da bazi hosa giden hareketler de
basliyor. Gittikçe zayifliyor forma giriyorsunuz.
Diger hormonal aktiviteler artiyor, fevkalade.....
Aman ne güzel günler basliyor...
Derken birgün patron size artik Üniversiteye gitsen
daha iyi olur diyor. Bu arada Babaniz ortaya çikmis,
fazla
çalistin" diyor "artik eve dön, isi birak, okumaya
basla,
harçiligin benden olsun..."
Keyfe bakar misiniz ?
Okudugunuz dersler gittikçe kolaylasiyor. Ekmek elden,
su gölden bir dönem basliyor. Partiler, Diskotekler,
Kizlarin sayisi artiyor. Derken Anne ve Babaniz sizi
götürüp
getirmeye basliyor, araba kullanma derdi de yok
artik....
Günün birinde sizi okuldan da aliyorlar, "evde otur,
keyfine
bak, oyuncaklarinla oyna" diyorlar...Mamaniz agziniza
veriliyor,
zaman zaman altinizi bile temizliyorlar, hatta bu
durum aliskanlik
yaratiyor ve hiç tuvalet kullanmamaya basliyorsunuz.
Derken Anneniz bir gün size süt verme
kararini aliyor ve baska bir keyifli dönem basliyor.
Mama artik her yerde, her an ve en taze seklinde
hazir.
Bir gün karanlik ilik ve sicak bir ortama
giriyorsunuz. Beslenmek için agzinizi açmaya dahi
gerek yok, bir kordondan besleniyor, sicacik,
yumusacik, gürültü ve patirtisiz bir ortamda
yasiyorsunuz.
Kuculuyor, kuculuyor, ufacik bir hücre halini
aliyorsunuz.
Ve günün birinde müthis bir olayla
hayatiniz bitiyor....
bunu ilk defa okuyorum ve beğendim ama ilk başta çok güzel gözüktü ama konuyu derinden düşündüğünde hayatı ne kadarda basit yaşamak istiyomuşuz..tabutta doalım herkes bizi sevsin helal etsin haklarını herkes güzel düşünce ama sormak lazım bu dünyaya neden geldik enden cennet cehennem var..
hayatın gizini vereceğim sana!!!
benle derdin varsa bana gel!!
benle derdin varsa bana gel!!
HERSEY SENDE GİZLİ
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
Can Yücel
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
Can Yücel
Rüya ile gercegin arafında..Hep iyinin,askın tarafında..
ye kendime çoooook güldün o can dündarmış ya çok kötü rezl oldum.. buda linki...
http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=1970
http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=1970
i dont know why but i hate this fucking life
- herhangi_biri
- Müdavim Üye
- Mesajlar: 909
- Kayıt: 04 Şub 2006 01:00
- Konum: far far away
- İletişim:
ELLERİMDE BİR GÖZTAŞI
Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
Ne bileyim, bir damlanın böyle deniz olduğunu
Şaştım, mavi bir fal gibi açılınca önümde
Giritli bir ölümüm varmış, bir balıkçı fitil gibi
Patlayacakmış avucunda otuz çubuklu gençliğim
Üç günde mi desem, üç gökte, üç kulaçta mi
Ben ki, o camgöbeği çiçekler açan ağaç
Kırılmaz bardaklar gibi tuzla buz olacakmış
Ne zaman boğulsam böyle yosun kokuyordu ışık
Sabahçı kahvelerde bir çiroz ötüyordu
Ve dalgalarımı geçen o deniz şoförleri
Böyle uyur düşlere bindirmiş gemiler
Uyuklar gibi üstünde mermer masaların
Bir tahta parçasıydım, osmanlı bir kazadan kalmış
Yüzüyordum, islam kaptanın ahşap ayağında
Öbür tahtalara öbür insanlara doğru
Cumhurdu mürekkep balığı, simsiyah yüzüyordum
Ne bileyim, bir korkunun böyle destan olduğunu
Ağardım, nişanlayınca gece ve yavrulayan yalnızlık
Ya da ilk insanın doğdugu, öldüğü dağdi Moby Dick
Nefes aldıkça filbahriler köpürüyordu sulardan
çanlar çalıyor kulaklarımda, yunuslar yarışıyordu
Alyuvarlar, dolkuşları ve rüzgar midyeleri
Dedim, dünya gibi bulut yok dünya üstünde
Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
Ne bileyim, bir türkünün böyle Veysel olduğunu
Açıldım, çıkmaz bir sokak gibi, kapanınca denizde.
CAN YÜCEL
Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
Ne bileyim, bir damlanın böyle deniz olduğunu
Şaştım, mavi bir fal gibi açılınca önümde
Giritli bir ölümüm varmış, bir balıkçı fitil gibi
Patlayacakmış avucunda otuz çubuklu gençliğim
Üç günde mi desem, üç gökte, üç kulaçta mi
Ben ki, o camgöbeği çiçekler açan ağaç
Kırılmaz bardaklar gibi tuzla buz olacakmış
Ne zaman boğulsam böyle yosun kokuyordu ışık
Sabahçı kahvelerde bir çiroz ötüyordu
Ve dalgalarımı geçen o deniz şoförleri
Böyle uyur düşlere bindirmiş gemiler
Uyuklar gibi üstünde mermer masaların
Bir tahta parçasıydım, osmanlı bir kazadan kalmış
Yüzüyordum, islam kaptanın ahşap ayağında
Öbür tahtalara öbür insanlara doğru
Cumhurdu mürekkep balığı, simsiyah yüzüyordum
Ne bileyim, bir korkunun böyle destan olduğunu
Ağardım, nişanlayınca gece ve yavrulayan yalnızlık
Ya da ilk insanın doğdugu, öldüğü dağdi Moby Dick
Nefes aldıkça filbahriler köpürüyordu sulardan
çanlar çalıyor kulaklarımda, yunuslar yarışıyordu
Alyuvarlar, dolkuşları ve rüzgar midyeleri
Dedim, dünya gibi bulut yok dünya üstünde
Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
Ne bileyim, bir türkünün böyle Veysel olduğunu
Açıldım, çıkmaz bir sokak gibi, kapanınca denizde.
CAN YÜCEL