Gündem
kindmonster noldu birden böle alkış tutardın sen jonathan a niye cephe aldın birden yoksa işine gelmeyecek yorumlarmı yaptı nabza göre şerbetmi bu
voodoo bence bu konuyu uzatmaya gerek yok bu başlık altında yazı yazanlar salak değil sonuçta kimin neyi savunduğunu kimin ırkçılık kimin teröristlik yaptığını anlayacak zekaya sahiptir diye umuyorum.kim inanır kim aldanır.sen ne dersen de lafların çarpıtılır,suçlanırsın kendimden biliyorum.
voodoo bence bu konuyu uzatmaya gerek yok bu başlık altında yazı yazanlar salak değil sonuçta kimin neyi savunduğunu kimin ırkçılık kimin teröristlik yaptığını anlayacak zekaya sahiptir diye umuyorum.kim inanır kim aldanır.sen ne dersen de lafların çarpıtılır,suçlanırsın kendimden biliyorum.
evet bence de uzatmak zaten tartışma güzel temellendiğinde ve seviyeli,yararlı olduğunda yapılır...şimdi gereksiz...ben bi haber aktarıcam...
Yeni anayasanın özü de sözü de piyasacılık
AKP'nin gündeme getirdiği anayasa değişikliği paketinin özünde demokratik hak ve özgürlüklerin genişletilmesi değil, devlet yapılanmasının ve siyasi sistemin sermayenin ihtiyaçları çerçevesinde yeniden düzenlenmesi var.
soL AKP Mersin milletvekili Zafer Üskül'ün "sivil ve renksiz anayasa" çağrısıyla gündeme gelen anayasa değişikliği paketi tartışmalara yol açıyor. Atatürk ilke ve inkılaplarının anayasadaki yeri ve YÖK, MGK, YAŞ, cumhurbaşkanlığı gibi kurumların yetki ve işleyişi temelinde süren tartışmalarda taraflar bir konuda mutabık görünüyor: Yeni anayasanın "sözü ve özü" piyasacılık olacak.
AKP'nin yeni anayasa taslağı, Prof. Dr. Bülent Tanör tarafından 1997 yılında TÜSİAD için hazırlanan "Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri" adlı rapor ile Prof. Dr. Zafer Üskül'ün kaleme aldığı, TÜSİAD'ın onaylayarak Aralık 2006'ta yayımladığı güncelleme raporunu temel alıyor. TÜSİAD'ın "küreselleşmeye ve piyasa ekonomisine uygun demokrasi" olarak tanımladığı düzenlemelerin öncelikli hedefi, piyasa diktatörlüğünün önündeki siyasi, idari ve hukuki engellerin kaldırılması.
Bu çerçevede bahsi geçen düzenlemelerden en dikkat çekici olan birkaçı şöyle: Anayasanın egemenliğe ilişkin yorumunu düzenleyen 6. maddenin AB perspektifi ile "teknik anlamda" uyumlulaştırılması; yine AB Maastricht kriterleri çerçevesinde bütçe açıklarının milli gelire oranının tavanını belirleyen bir maddenin anayasaya konulması; özelleştirmelerin yasal çerçevesinde "kamu yararı" gibi kavramların tamamen tasfiyesi; merkezi idarenin bir dizi yetkisinin yerel idarelere devri.
Bunlardan özellikle sonuncu başlığın hemen önümüzdeki aylarda gündeme gelmesi bekleniyor. Bu çerçevede, sağlık ve eğitim gibi son derece kritik kamu hizmetlerinin yerel yönetimlere devri planlanıyor. AB'nin de üye ülkelere dayattığı bu tür düzenlemelerin ne sonuç verdiği, dünyadaki bir dizi örnekte açıkça görüldü. Kamu hizmetlerinin yerel yönetimlere devriyle özelleştirmeler büyük bir ivme kazanıyor. Merkezi idareden bu hizmetler için kaynak transferinin kesilmesiyle birlikte, yerel idarelerin bu hizmetleri sürdürmesi imkansızlaşıyor. Yine bu çerçevede yasama yetkisinin de TBMM tekelinden alınması gündemde. Emlak vergisi, matrah ve oranların belirlenmesi gibi yetkilerin yerel otoritelere devri tartışılıyor.
Demokratik anayasada devrimcilik, halkçılık, devletçilik olmaz'mış!
"Atatürk ilke ve inkılapları" terimlerinin anayasadan çıkarılması tartışmalarında, gerekçe olarak "devletçilik, halkçılık, devrimcilik" ilkelerinin gösterilmesi dikkat çekiyor.
Zafer Üskül'ün "Anayasa ideolojik olmamalı, o nedenle Atatürk ilkelerinden söz eden maddelere yeni anayasada yer verilmemeli" sözleri tartışmalara yol açtı. Atatürk ilkelerinin cumhuriyetin kuruluş felsefesini yansıttığı, bir ideoloji değil "referans" olduğu iddialarına Taha Akyol'dan yanıt geldi.
Akyol, "Altı Ok ve Anayasa" başlıklı köşe yazısında, içeriği hukuken belirsiz kalan Atatürk ilkeleri kavramının ideolojik tutum yarattığını savunuyor. Sadece cumhuriyetçilik ve laikliğin cumhuriyetin temel ilkeleri olabileceğini söyleyen Akyol, "demokratik bir ülkede devletçilik, halkçılık, devrimcilik diye anayasa ilkeleri olamaz" diyor.
Demokrasi, kayıkçı dövüşüne emanet
Yeni anayasa taslağında YÖK, MGK, YAŞ gibi kurumlara dönük düzenlemeler, büyük birer demokratik gelişme olarak sunuluyor. Ancak bu düzenlemelerin büyük ölçüde AKP ve askerler arkasında toplanan cepheleşmede tarafların kayıkçı dövüşüne kurban gitmesi bekleniyor. Bu haliyle yıllardır ilericilerin 1982 Anayasası'na ilişkin itirazlarını karşılamaktan çok uzak olacağı biliniyor. Ayrıca bu değişikliklerin piyasacı düzenlemelerin içine yedirilip paket halinde dayatılması da bir tuzak olarak yorumlanıyor.
alıntı: www.sol.org.tr
Yeni anayasanın özü de sözü de piyasacılık
AKP'nin gündeme getirdiği anayasa değişikliği paketinin özünde demokratik hak ve özgürlüklerin genişletilmesi değil, devlet yapılanmasının ve siyasi sistemin sermayenin ihtiyaçları çerçevesinde yeniden düzenlenmesi var.
soL AKP Mersin milletvekili Zafer Üskül'ün "sivil ve renksiz anayasa" çağrısıyla gündeme gelen anayasa değişikliği paketi tartışmalara yol açıyor. Atatürk ilke ve inkılaplarının anayasadaki yeri ve YÖK, MGK, YAŞ, cumhurbaşkanlığı gibi kurumların yetki ve işleyişi temelinde süren tartışmalarda taraflar bir konuda mutabık görünüyor: Yeni anayasanın "sözü ve özü" piyasacılık olacak.
AKP'nin yeni anayasa taslağı, Prof. Dr. Bülent Tanör tarafından 1997 yılında TÜSİAD için hazırlanan "Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri" adlı rapor ile Prof. Dr. Zafer Üskül'ün kaleme aldığı, TÜSİAD'ın onaylayarak Aralık 2006'ta yayımladığı güncelleme raporunu temel alıyor. TÜSİAD'ın "küreselleşmeye ve piyasa ekonomisine uygun demokrasi" olarak tanımladığı düzenlemelerin öncelikli hedefi, piyasa diktatörlüğünün önündeki siyasi, idari ve hukuki engellerin kaldırılması.
Bu çerçevede bahsi geçen düzenlemelerden en dikkat çekici olan birkaçı şöyle: Anayasanın egemenliğe ilişkin yorumunu düzenleyen 6. maddenin AB perspektifi ile "teknik anlamda" uyumlulaştırılması; yine AB Maastricht kriterleri çerçevesinde bütçe açıklarının milli gelire oranının tavanını belirleyen bir maddenin anayasaya konulması; özelleştirmelerin yasal çerçevesinde "kamu yararı" gibi kavramların tamamen tasfiyesi; merkezi idarenin bir dizi yetkisinin yerel idarelere devri.
Bunlardan özellikle sonuncu başlığın hemen önümüzdeki aylarda gündeme gelmesi bekleniyor. Bu çerçevede, sağlık ve eğitim gibi son derece kritik kamu hizmetlerinin yerel yönetimlere devri planlanıyor. AB'nin de üye ülkelere dayattığı bu tür düzenlemelerin ne sonuç verdiği, dünyadaki bir dizi örnekte açıkça görüldü. Kamu hizmetlerinin yerel yönetimlere devriyle özelleştirmeler büyük bir ivme kazanıyor. Merkezi idareden bu hizmetler için kaynak transferinin kesilmesiyle birlikte, yerel idarelerin bu hizmetleri sürdürmesi imkansızlaşıyor. Yine bu çerçevede yasama yetkisinin de TBMM tekelinden alınması gündemde. Emlak vergisi, matrah ve oranların belirlenmesi gibi yetkilerin yerel otoritelere devri tartışılıyor.
Demokratik anayasada devrimcilik, halkçılık, devletçilik olmaz'mış!
"Atatürk ilke ve inkılapları" terimlerinin anayasadan çıkarılması tartışmalarında, gerekçe olarak "devletçilik, halkçılık, devrimcilik" ilkelerinin gösterilmesi dikkat çekiyor.
Zafer Üskül'ün "Anayasa ideolojik olmamalı, o nedenle Atatürk ilkelerinden söz eden maddelere yeni anayasada yer verilmemeli" sözleri tartışmalara yol açtı. Atatürk ilkelerinin cumhuriyetin kuruluş felsefesini yansıttığı, bir ideoloji değil "referans" olduğu iddialarına Taha Akyol'dan yanıt geldi.
Akyol, "Altı Ok ve Anayasa" başlıklı köşe yazısında, içeriği hukuken belirsiz kalan Atatürk ilkeleri kavramının ideolojik tutum yarattığını savunuyor. Sadece cumhuriyetçilik ve laikliğin cumhuriyetin temel ilkeleri olabileceğini söyleyen Akyol, "demokratik bir ülkede devletçilik, halkçılık, devrimcilik diye anayasa ilkeleri olamaz" diyor.
Demokrasi, kayıkçı dövüşüne emanet
Yeni anayasa taslağında YÖK, MGK, YAŞ gibi kurumlara dönük düzenlemeler, büyük birer demokratik gelişme olarak sunuluyor. Ancak bu düzenlemelerin büyük ölçüde AKP ve askerler arkasında toplanan cepheleşmede tarafların kayıkçı dövüşüne kurban gitmesi bekleniyor. Bu haliyle yıllardır ilericilerin 1982 Anayasası'na ilişkin itirazlarını karşılamaktan çok uzak olacağı biliniyor. Ayrıca bu değişikliklerin piyasacı düzenlemelerin içine yedirilip paket halinde dayatılması da bir tuzak olarak yorumlanıyor.
alıntı: www.sol.org.tr
everybody knows what the blues is all about ;
it's a pain you can't live with
it's a woman you can't live without...
it's a pain you can't live with
it's a woman you can't live without...
Bahsi geçen maddeyi bende inceledim.Ama neden bu kadar geç kaldiklarini; yaptiklari siyasetten biliyorum.Edmond yazdı:sivil anayasa kapsamında görüşülecek bir karar da "din dersinin seçmeli ders olması"ymış.eğer olursa ki mutlaka bazı şartlar öne sürerler, bence iyi bir adım olur.bu ülkeyi belirli bir zümrenin yönetmediğini bilmek gerekir.
Boşlukta kemiklerin kanattığı karanlık; Sürekli geceye bölünen saatlerin asıldığı yer. Kıyı boyunca çalınan sabah:Esrik tin.Sehpada unuttum başımı, us yitik..
bu şey gibi; avrupa birliği yasaları diye 2 tane demokratik yasa koyarlar...ama birçok demokratik yasayı çekerler.medyada gelen azınlığın üzerinde durur.sonra ab demokratik olur.bugün ab deki en "gelişmiş", "medeni" ülkeler de el koyulan sendikal haklar demokratik değil miydi? kaz gelicek yerden tavuk esirgenmez hesabı...
everybody knows what the blues is all about ;
it's a pain you can't live with
it's a woman you can't live without...
it's a pain you can't live with
it's a woman you can't live without...
Ya konuyu dağıtcam kusura bakmayın ama, Ankara'da su bitti. Ankara'nın esas su rezervi olan Kurt Boğazı barajı'ndaki doluluk oranı bundan 1 ay önce %6'idi. Ben şu an %2'den az olduğunu tahmin ediorum. Büyük Şehir belediyesi su kesintilerine gitmeye başladı. Herkesin aklında "neden bu kesintiler daha önceden idareli yapılmadı da bugüne kaldı" ve "1 ay kadar önce başlanan Kızılırmak'tan su nakletme çalışmaları neden daha önceden başlamadı?" şeklinde sorular var. İ. Melih Gökcek efendi son derece akıllıca ve aslında göz göre göre bu su sıkıntısı konusunu seçimler sonuçlanana kadar gündemden mümkün olduğunca uzak tutmanın yolunu buldu ve kesintileri öncesinde yapmayarak sorun yokmuş gibi gösterdi. Bu şekilde de oy kazandı. Neyse şimdi beyefendinin çözüm önerisi Dünya'da eşi benzeri olmayan cinsten. Adam bildiğin "ailesi Anara dışında olanlar köylerine falan gitsinler, tatile gitsinler, tatillerini uzatsınlar" demiş. Büyük şehir belediyesine bağlı çalışan personele de Ankara dışına çıkmak kaydıyla 1-1,5 ay izin vericekmiş. Valla ağzımız 2 karış açık seyredioruz. Daha neler görecez kim bilir?
Everything under the sun is in tune, but the sun is eclipsed by the moon.
- antidepresan
- Müdavim Üye
- Mesajlar: 332
- Kayıt: 17 May 2006 00:00
- Konum: sol arkadan pencere kenarından..
- karpuz_agaci
- Müdavim Üye
- Mesajlar: 1063
- Kayıt: 20 Ağu 2005 00:00
- Konum: alamanyadaki gâvurlarin arasindan
- İletişim:
yemin töreninde dtplilerle mhpliler sevişmişler duyduğuma göre...kavga çıkar eminim mhpliler onlara haddini gösterir diyen arkadaşlarıma...
kavga çıkmayacağı kesindir.çünkü bu meclis istikrar ve uzlaşma meclisidir.herkes rolünü iyi oynalamalı...
kavga çıkmayacağı kesindir.çünkü bu meclis istikrar ve uzlaşma meclisidir.herkes rolünü iyi oynalamalı...
everybody knows what the blues is all about ;
it's a pain you can't live with
it's a woman you can't live without...
it's a pain you can't live with
it's a woman you can't live without...
- bloodline666
- Müdavim Üye
- Mesajlar: 1719
- Kayıt: 19 Mar 2005 01:00
- Konum: bekirli termik santralinden
bu akşma haberlerde izledim ankarada 5 gü su verilemye bir yere birden su verilince su boruları patlamış ve ankaranın 1 günlük suyu patlayan borulardan akıp gitti bir görmeliydiniz yazık ya
ben seni sevdim ya o bana yeter köpek sen beni bırakıp s...tir olup gittin yaaaaaa bende senin gibilerin taaaaaaaaa a.q.
- bloodline666
- Müdavim Üye
- Mesajlar: 1719
- Kayıt: 19 Mar 2005 01:00
- Konum: bekirli termik santralinden
ya bu yemin töreninde bir de bu kelime sorunu ortaya cıkıyor milet heyecendan lecek korkuyorum orada 4 sefer yeminini tekrarlayan adamlar var valla helal milletle nasıl konuşacak bunlar anlamıyorum orada yemin etmenin zor ama bu millet için calışmanın daha zor oalcağından haberleri yok sanırsam
bu arada bir milletvekili evladı arbayla birisine çarpıyor ama suçu babası alıyor nasıl oalcak bu durum buna bir çözüm lazım başbakan umarım buna bir el atar
bu arada bir milletvekili evladı arbayla birisine çarpıyor ama suçu babası alıyor nasıl oalcak bu durum buna bir çözüm lazım başbakan umarım buna bir el atar
ben seni sevdim ya o bana yeter köpek sen beni bırakıp s...tir olup gittin yaaaaaa bende senin gibilerin taaaaaaaaa a.q.
- nodoubt_16
- Müdavim Üye
- Mesajlar: 610
- Kayıt: 12 Şub 2006 01:00
- Konum: konya
Yanardağın homurtusu
Tevfik Çavdar 6 Ağustos 2007, Pazartesi
Geçen yazımın sonunda eski Hollywood filmlerinden esinlenerek bir öykü anlatmış; Türkiye'yi yanardağın yer aldığı bir Pasifik adasına benzetmiştim. Püskürmeye hazır bu yanardağ, içinde bulunduğumuz, ekonomik düzenden başka bir şey değildi. 1980'den itibaren uygulamaya çalıştığımız neo-liberal ekonomi politikası temelde M. Friedman'la adını duyuran parasalcılığın taşıdığı tüm tuzakları da içeriyordu. O döneme kadar büyüme, tüketim ve tasarruf eğilimi, yatırım üretim gibi temel göstergeleri kullanan ve bunlara dayanarak yorumlarını yapan iktisatçılarımız bu kavramları bir kenara ittiler ve sadece İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nın verilerine yöneldiler. Borsa endeksindeki değişim, kullanılan tek gösterge haline geldi. Seçim düzleminde borsa endeksi adeta AKP'nin bir propaganda aracı gibi işledi. Yığınlar, sanki değeri yükselen "kâğıt"lara sahipmiş gibi sevindiler. Oysa, daha önce de belirttiğimiz gibi bir yanardağın üzerindeydiler.
Kapitalizmin iki yaşam kaynağı vardır: Kâr oranlarının sürekli arttırılması ve bunu sağlayacak alanların denetimini elinde tutmak. Bu ikinci olguyu "emperyalizm" diye adlandırıyoruz. Emperyalist politikalar uluslararası finans kapitale ürünlerini satacağı, yatırımlarını yapacağı, doğal kaynaklarını sömüreceği alanlar sağlar. İşte bu alanlardan biri de serbestçe girip çıkabileceği borsadır. Türkiye Özal'ın gayretleri ile 1990'ların başından itibaren kabul ettiği "mali serbesti" kararı ile borsasını küresel finans kapitalin oyun alanı haline getirdi. Ve bugün İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda "oyuncu"ların yüzde 75'i yabancıdır. Yani, borsaya girip ve de çıkan spekülatörler İMKB'ye egemendirler.
Kimdir bu oyuncular? Dünyada, bir bal arısı gibi, borsa borsa dolaşıp kârlarını katlayan ve yaklaşık bir buçuk trilyon doları idare eden "finans kapital"in mali kurumlarıdır. Bunların, adeta Dostoyevsky'nin "Kumarbaz"ı gibi gözleri karadır. Japonya'da düşük faizle aldıkları kredileri kumar masasına (borsaya) sürerler, ya da bazı adalardaki kara para inlerine yönelik oyunları sahneye koyarlar. Bu oyunlarda gözler karadır, risk büyüktür, kârlar yüksektir. Ünlü iktisatçı Kindleberger'in altını çizdiği gibi tam bir cinnet söz konusudur. İç ve dış borç tutarı yaklaşık 500 milyar dolara ulaşmış Türkiye'nin, bankalar ve borsasında da 160 milyar dolara yakın eğreti paranın varlığını da göz önünde tutarsak "Kuzey Anadolu fay"ından büyük bir tehlikenin üzerinde oturduğumuz daha iyi anlaşılır.
Türkiye, 1990'lara kadar, finansal bir krizle karşı karşıya kalmadı. O güne kadar halkımızı rahatsız eden ekonomik buhranlar, döviz kıtlığının ya da savaş gibi olayların yarattığı mal kıtlıklarıdır. 1929 dünya ekonomik buhranı da mal kıtlıkları meydana getirmiş, "ithal ikamesi"ne dayanan bir sanayileşme programı bu nedenle gündeme gelmişti. 2. Dünya Savaşı'nın yarattığı yokluklar ise anılarımızda. 1950'den sonra, döviz stokuna ve dış borçlanmaya dayanan yapay refah DP'ye 1959 seçimini kazandırmış, ne var ki 1955 yılında dış ödemeler zorluğu nedeniyle uzun süren bir yokluklar dönemi başlamıştır. O günlerde kahveyi bile ithal edemiyorduk. 1974 Kıbrıs harekatı sonrası ABD'nin uyguladığı ambargonun yarattığı sorun "Dövize çevrilebilir mevduat"la çözümlendi. 1978 sonrası Ecevit iktidarının karşılaştığı ekonomik sorunlar ise yerli ve uluslararası sermayenin dayatması ile ortaya çıkmış ve sonuçta, 1980'de Türkiye, yeni liberal ekonomi politikaları doğrultusunda ilk adımı atmıştır.
Türkiye 1994 ve 2000'de ilk kez finansal kaynaklı krizle karşı karşıya gelmiştir. Birinci kriz finans sektörünün kırılganlığı sonucu doğmuş, ikincisini de IMF'nin yanlış programı yaratmıştır. Nitekim Kemal Derviş'in "Ekonomiyi yeniden yapılandırma" kararları ve IMF'nin programını değiştirmesiyle Türkiye küresel kapitalizmin arka bahçesine dönüşmüştür. AKP de bu yolu titizlikle izlemiştir.
Son seçim, Türkiye'nin yeni liberal politikaları aynı şekilde sürdüreceğinin ilk işaretedir. Önümüzdeki dönemde "Serbesti" adına ülke tüm varlıkları ile küresel kapitalizme daha bir bağlanacaktır. Finans sektörü (Banka ve sigorta) adım adım yabancı sermayenin denetimine girecektir. Bunun ilk anlamı ülkedeki işverenlerin ancak küresel sermayenin istekleri doğrultusunda yatırım yapabileceği, faaliyette bulunabileceğidir. Yani, kredi mekanizmaları küresel sermayeye bağlanacaktır.
Küresel finans kapitalin böylesine denetimi altına girmiş olan Türkiye global ekonomik krizlerin yaratacağı sert dalgalara da hazır olmalıdır. Unutmayalım ki oyundaki kararları her türlü risklere açık, cinnet halindeki borsa kumarbazları veriyor. Önlerindeki bilgisayarın tuşlarına basarak milyonlarca doları, dünyanın öbür ucundaki borsalarda alım ya da satımda kullanıyor. Bunlara ne kadar güvenilir ilk örnek önümüzde: ABD'de Mortgage kredilerinin ödenmemesinin yarattığı krizin etkisini geçen hafta borsamızda şiddetle hissettik. Bu bunalım geçti mi? Hayır geçiştirildi. Ekonomizin dışa bağımlılığı arttıkça hiçbir şeyi kendi ulusal çıkarlarımız doğrultusunda yönetmemiz mümkün olamayacaktır. Gelecekte bunun örneklerine tanık olacağız. Bu gelecek ise sanıldığından daha yakındır. Yanardağın homurtularını izlemeye devam edin.
not:alıntıdır
www.sol.org.tr
Tevfik Çavdar 6 Ağustos 2007, Pazartesi
Geçen yazımın sonunda eski Hollywood filmlerinden esinlenerek bir öykü anlatmış; Türkiye'yi yanardağın yer aldığı bir Pasifik adasına benzetmiştim. Püskürmeye hazır bu yanardağ, içinde bulunduğumuz, ekonomik düzenden başka bir şey değildi. 1980'den itibaren uygulamaya çalıştığımız neo-liberal ekonomi politikası temelde M. Friedman'la adını duyuran parasalcılığın taşıdığı tüm tuzakları da içeriyordu. O döneme kadar büyüme, tüketim ve tasarruf eğilimi, yatırım üretim gibi temel göstergeleri kullanan ve bunlara dayanarak yorumlarını yapan iktisatçılarımız bu kavramları bir kenara ittiler ve sadece İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nın verilerine yöneldiler. Borsa endeksindeki değişim, kullanılan tek gösterge haline geldi. Seçim düzleminde borsa endeksi adeta AKP'nin bir propaganda aracı gibi işledi. Yığınlar, sanki değeri yükselen "kâğıt"lara sahipmiş gibi sevindiler. Oysa, daha önce de belirttiğimiz gibi bir yanardağın üzerindeydiler.
Kapitalizmin iki yaşam kaynağı vardır: Kâr oranlarının sürekli arttırılması ve bunu sağlayacak alanların denetimini elinde tutmak. Bu ikinci olguyu "emperyalizm" diye adlandırıyoruz. Emperyalist politikalar uluslararası finans kapitale ürünlerini satacağı, yatırımlarını yapacağı, doğal kaynaklarını sömüreceği alanlar sağlar. İşte bu alanlardan biri de serbestçe girip çıkabileceği borsadır. Türkiye Özal'ın gayretleri ile 1990'ların başından itibaren kabul ettiği "mali serbesti" kararı ile borsasını küresel finans kapitalin oyun alanı haline getirdi. Ve bugün İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda "oyuncu"ların yüzde 75'i yabancıdır. Yani, borsaya girip ve de çıkan spekülatörler İMKB'ye egemendirler.
Kimdir bu oyuncular? Dünyada, bir bal arısı gibi, borsa borsa dolaşıp kârlarını katlayan ve yaklaşık bir buçuk trilyon doları idare eden "finans kapital"in mali kurumlarıdır. Bunların, adeta Dostoyevsky'nin "Kumarbaz"ı gibi gözleri karadır. Japonya'da düşük faizle aldıkları kredileri kumar masasına (borsaya) sürerler, ya da bazı adalardaki kara para inlerine yönelik oyunları sahneye koyarlar. Bu oyunlarda gözler karadır, risk büyüktür, kârlar yüksektir. Ünlü iktisatçı Kindleberger'in altını çizdiği gibi tam bir cinnet söz konusudur. İç ve dış borç tutarı yaklaşık 500 milyar dolara ulaşmış Türkiye'nin, bankalar ve borsasında da 160 milyar dolara yakın eğreti paranın varlığını da göz önünde tutarsak "Kuzey Anadolu fay"ından büyük bir tehlikenin üzerinde oturduğumuz daha iyi anlaşılır.
Türkiye, 1990'lara kadar, finansal bir krizle karşı karşıya kalmadı. O güne kadar halkımızı rahatsız eden ekonomik buhranlar, döviz kıtlığının ya da savaş gibi olayların yarattığı mal kıtlıklarıdır. 1929 dünya ekonomik buhranı da mal kıtlıkları meydana getirmiş, "ithal ikamesi"ne dayanan bir sanayileşme programı bu nedenle gündeme gelmişti. 2. Dünya Savaşı'nın yarattığı yokluklar ise anılarımızda. 1950'den sonra, döviz stokuna ve dış borçlanmaya dayanan yapay refah DP'ye 1959 seçimini kazandırmış, ne var ki 1955 yılında dış ödemeler zorluğu nedeniyle uzun süren bir yokluklar dönemi başlamıştır. O günlerde kahveyi bile ithal edemiyorduk. 1974 Kıbrıs harekatı sonrası ABD'nin uyguladığı ambargonun yarattığı sorun "Dövize çevrilebilir mevduat"la çözümlendi. 1978 sonrası Ecevit iktidarının karşılaştığı ekonomik sorunlar ise yerli ve uluslararası sermayenin dayatması ile ortaya çıkmış ve sonuçta, 1980'de Türkiye, yeni liberal ekonomi politikaları doğrultusunda ilk adımı atmıştır.
Türkiye 1994 ve 2000'de ilk kez finansal kaynaklı krizle karşı karşıya gelmiştir. Birinci kriz finans sektörünün kırılganlığı sonucu doğmuş, ikincisini de IMF'nin yanlış programı yaratmıştır. Nitekim Kemal Derviş'in "Ekonomiyi yeniden yapılandırma" kararları ve IMF'nin programını değiştirmesiyle Türkiye küresel kapitalizmin arka bahçesine dönüşmüştür. AKP de bu yolu titizlikle izlemiştir.
Son seçim, Türkiye'nin yeni liberal politikaları aynı şekilde sürdüreceğinin ilk işaretedir. Önümüzdeki dönemde "Serbesti" adına ülke tüm varlıkları ile küresel kapitalizme daha bir bağlanacaktır. Finans sektörü (Banka ve sigorta) adım adım yabancı sermayenin denetimine girecektir. Bunun ilk anlamı ülkedeki işverenlerin ancak küresel sermayenin istekleri doğrultusunda yatırım yapabileceği, faaliyette bulunabileceğidir. Yani, kredi mekanizmaları küresel sermayeye bağlanacaktır.
Küresel finans kapitalin böylesine denetimi altına girmiş olan Türkiye global ekonomik krizlerin yaratacağı sert dalgalara da hazır olmalıdır. Unutmayalım ki oyundaki kararları her türlü risklere açık, cinnet halindeki borsa kumarbazları veriyor. Önlerindeki bilgisayarın tuşlarına basarak milyonlarca doları, dünyanın öbür ucundaki borsalarda alım ya da satımda kullanıyor. Bunlara ne kadar güvenilir ilk örnek önümüzde: ABD'de Mortgage kredilerinin ödenmemesinin yarattığı krizin etkisini geçen hafta borsamızda şiddetle hissettik. Bu bunalım geçti mi? Hayır geçiştirildi. Ekonomizin dışa bağımlılığı arttıkça hiçbir şeyi kendi ulusal çıkarlarımız doğrultusunda yönetmemiz mümkün olamayacaktır. Gelecekte bunun örneklerine tanık olacağız. Bu gelecek ise sanıldığından daha yakındır. Yanardağın homurtularını izlemeye devam edin.
not:alıntıdır
www.sol.org.tr
everybody knows what the blues is all about ;
it's a pain you can't live with
it's a woman you can't live without...
it's a pain you can't live with
it's a woman you can't live without...
- kindmonster
- Müdavim Üye
- Mesajlar: 1115
- Kayıt: 14 Haz 2006 00:00
- İletişim:
ben jonnathan'ı her zaman alkışlamadımki.trimpottan uyarı aldım.son kez şans verdi.beni ona şikayet eden jonnathan.kendi özelden msj atsa neyse.başkasıyla haber yoluyor amcam.ne hali vara görsün.ben ona söyleyeceğimi burda orta yerde yazdım.sol görüşlü olduğu için solcuları gözü kapalı savunup oda milliyetçilere karşı çıkıkoyor.neyse bu saatten sonra siteden atılsamda mühim değil.artık polamiğe girmiyorumbad-dua yazdı:kindmonster noldu birden böle alkış tutardın sen jonathan a niye cephe aldın birden yoksa işine gelmeyecek yorumlarmı yaptı nabza göre şerbetmi bu
voodoo bence bu konuyu uzatmaya gerek yok bu başlık altında yazı yazanlar salak değil sonuçta kimin neyi savunduğunu kimin ırkçılık kimin teröristlik yaptığını anlayacak zekaya sahiptir diye umuyorum.kim inanır kim aldanır.sen ne dersen de lafların çarpıtılır,suçlanırsın kendimden biliyorum.
İşsizlik başa bela,kahrolsun bankalar..
- kindmonster
- Müdavim Üye
- Mesajlar: 1115
- Kayıt: 14 Haz 2006 00:00
- İletişim:
kavga çıkımasını isteyen yok.kimse dtp'lilere güvenmediği için herkes aynı şeyi düşündü.ayrıca yazarken saygılı ol yine terbiyesizlik yazıyorsun.sevişmek falan... mhp'lilerin ayağına gelen dtp'liler.bunuda izle ondan sonra konuşv00d00 yazdı:yemin töreninde dtplilerle mhpliler sevişmişler duyduğuma göre...kavga çıkar eminim mhpliler onlara haddini gösterir diyen arkadaşlarıma...
kavga çıkmayacağı kesindir.çünkü bu meclis istikrar ve uzlaşma meclisidir.herkes rolünü iyi oynalamalı...
İşsizlik başa bela,kahrolsun bankalar..
sen de her þeyi yanlýþ anlýyorsun yaa... seviþmek kelimesinde ne var ki???kindmonster yazdı:kavga çýkýmasýný isteyen yok.kimse dtp'lilere güvenmediði için herkes ayný þeyi düþündü.ayrýca yazarken saygýlý ol yine terbiyesizlik yazýyorsun.seviþmek falan... mhp'lilerin ayaðýna gelen dtp'liler.bunuda izle ondan sonra konuþv00d00 yazdı:yemin töreninde dtplilerle mhpliler seviþmiþler duyduðuma göre...kavga çýkar eminim mhpliler onlara haddini gösterir diyen arkadaþlarýma...
kavga çýkmayacaðý kesindir.çünkü bu meclis istikrar ve uzlaþma meclisidir.herkes rolünü iyi oynalamalý...
That's me in the corner...
- kindmonster
- Müdavim Üye
- Mesajlar: 1115
- Kayıt: 14 Haz 2006 00:00
- İletişim:
ya hep kabahat bendemi.bu çocuk kafayı milliyetçilerle bozmuş.dalga geçip küçümsemek ve suçlamak için bahane arıyor.nasıl kızmayayım.yazdığı yer birde ankara.herjalde çok çekti milliyetçilerden ki kuyruk acısı olsa gerek.stigma_26 yazdı:sen de her şeyi yanlış anlıyorsun yaa... sevişmek kelimesinde ne var ki???kindmonster yazdı:kavga çıkımasını isteyen yok.kimse dtp'lilere güvenmediği için herkes aynı şeyi düşündü.ayrıca yazarken saygılı ol yine terbiyesizlik yazıyorsun.sevişmek falan... mhp'lilerin ayağına gelen dtp'liler.bunuda izle ondan sonra konuşv00d00 yazdı:yemin töreninde dtplilerle mhpliler sevişmişler duyduğuma göre...kavga çıkar eminim mhpliler onlara haddini gösterir diyen arkadaşlarıma...
kavga çıkmayacağı kesindir.çünkü bu meclis istikrar ve uzlaşma meclisidir.herkes rolünü iyi oynalamalı...
ben burda bu üye yokken kimseyle atışmadım bile.insan biraz efendi olur yahu.
İşsizlik başa bela,kahrolsun bankalar..
Saygıdan uzak ve karşındakini anlamaya çalışmayan biri olarak beni suçlamadan önce insanların yazdığını iyice bir okumanı öneririm. PKK'lı olmakla Kürt haklarını savunmak arasında dağlar kadar fark vardır ki daha önce yaşanan olaylarda da ne yazık ki bu ayrıma varamadığını bir çok kez gördük. Ne zaman biris kürtlerle ilgili olumlu bir söz söylese hemen PKK'lı damgası yapıştırmak kabul edilebilir bir davranış değildir. Hepimiz tartışıyoruz burda ancak hiçbirimiz küfür etmiyoruz. Neden edeyim ki? Görüldüğü üzre Vodoo'nun dusunceleri benimkiyle oldukça zıt. Ama neden küfür edeyim ki ben bu adama? PKK'yı savunur bir yanı olsa emin ol sen daha o mesajları görmeden o mesajlar silinmiş olur ve bunu yapan kişi uçurulur. O konuda için rahat olsun. Bu forumda tek vatansever sen değilsin, ancak önüne gelene PKK'lı damgası yapıştıran bir tek sensin. O yüzden akıl vermekten ziyade biraz kendine çeki düzen vermen sorunların çözülmesinde büyük rol oynar bana kalırsa. Ben seni tanımıyorum, o yüzden yüksekokul hayatında ne yedin ne içtin bilmem. Umrumda da değil. Beni burada ki davranışların ilgilendirir. Sen de beni tanımıyorsun. Bununda en güzel örneği son cümlen. Solcu ya da sağcı olduğu mu kim söyledi?kindmonster yazdı:bu konuda sanada çok iş düşüyor beyefendi.Trimpot'dan aldım mesajını.ona söylediğimi sana söyleyeyim herkesin içinde.Tartışmaların tımanmasında seninde suçun var.çünkü benim gibi burada sayısı az olan vatanseverleri tahrik edenleri baştan uyarmıyor ve prim veriyorsun.bende belirli bir kültüre sahip,sosyal hayatı olan biriyim.toplumda hiçbir sohbet ve tartışma ortamında gerilimi tırmandırmıyorum.burada pkk ve bölücüleri savunanları karşı elbette tepki gösteririm.jonnathan yazdı:Başlık temizlenip geri dönmüştür. Umarım bundan sonra ki tartışmalar daha saygılı olur.
burada yeri geldiğinde akp ve başbakana karşı hepimiz tepkimizi gösterdik.ortak yanlarımız var.ama bizim gibi milliyetçilere burada sataşıldığı zaman ortam geriliyor.ben yüksekokulda bile solcu arkadaşlarımla gerilim yaşamadım.gerek dindar,gerek ateist ve gerek solcu olan bu dünyanın insanlarıyla bir arada yaşadık okul zamanı.çünkü herkes birbirne karşı saygılı davrandı.
ben kavgacı biri değilim.yaşımda belli.bana ve buradaki 213,ıssırgan gibi samimi arkadaşlarıma kimse sataşıp dil uzatmazsa bizde uzlaşmacı oluruz.
bu yüzden herkesin huzurunda diyorum.kendin solcusun diye solcuları kayıtsız şartsız,özellikle bölücüleri savunma.
İlkokuldayız sanırım bende öğğretmenime söyledim. Ben başlığı kilitledim ve site sahibine durumu bildirdim. Bundan daha doğal ne var? Öyle bir anlatıyorsun ki gören sütten çıkmış ak kaşık sanacak. Gerçek hayatta yapsan hakaret davası açarlar adama, iyi sıyırdın yine...kindmonster yazdı:ben jonnathan'ı her zaman alkışlamadımki.trimpottan uyarı aldım.son kez şans verdi.beni ona şikayet eden jonnathan.kendi özelden msj atsa neyse.başkasıyla haber yoluyor amcam.ne hali vara görsün.ben ona söyleyeceğimi burda orta yerde yazdım.sol görüşlü olduğu için solcuları gözü kapalı savunup oda milliyetçilere karşı çıkıkoyor.neyse bu saatten sonra siteden atılsamda mühim değil.artık polamiğe girmiyorum
sleeping with the earth my dying bride
- kindmonster
- Müdavim Üye
- Mesajlar: 1115
- Kayıt: 14 Haz 2006 00:00
- İletişim:
Özdebir Öss sistemini değiştirip lise 1,2,3.te her yıl sınav yapılarak üniversiteye alınmasını istiyormuş öğrencilerin.
ÖSYM Başkanı Yarımağan ise her yıl sınav yapılmasına karşı: "Öğrenci dershaneye gider, lise eğitimi çöker." demiş gazetede.
Sanki her yıl tonlarca paralarla dersaneye gitmiyor Öss'ye giren öğrenciler.Eğitim çoktan çökmüş,daha çok çökmesini mi bekliyorlar ne (?)
ÖSYM Başkanı Yarımağan ise her yıl sınav yapılmasına karşı: "Öğrenci dershaneye gider, lise eğitimi çöker." demiş gazetede.
Sanki her yıl tonlarca paralarla dersaneye gitmiyor Öss'ye giren öğrenciler.Eğitim çoktan çökmüş,daha çok çökmesini mi bekliyorlar ne (?)
myspace.com/the_rita
- MoreThanMost
- Müdavim Üye
- Mesajlar: 363
- Kayıt: 08 Tem 2007 00:00
Anlayamadığım tek nokta,bu sistem sanki hiç üzerinde tartışılmadan, "Haydi Böyle Olsun,Bakalım Nasıl Olacak" gibi düşünülerek oluşturulmuş, "Eleştiri Çok,Değişim Olsunda,Belki Bir Faydası Olur" tadında planlanarak gündeme getirilmiş gibi...Rita yazdı:Özdebir Öss sistemini değiştirip lise 1,2,3.te her yıl sınav yapılarak üniversiteye alınmasını istiyormuş öğrencilerin.
ÖSYM Başkanı Yarımağan ise her yıl sınav yapılmasına karşı: "Öğrenci dershaneye gider, lise eğitimi çöker." demiş gazetede.
Sanki her yıl tonlarca paralarla dersaneye gitmiyor Öss'ye giren öğrenciler.Eğitim çoktan çökmüş,daha çok çökmesini mi bekliyorlar ne (?)
Döv Onları,Filmlerdeki Gibi,Topumu Kestiler,Pestillerini Çıkart Onların...
ÖSYM başkanının haklı olduğu yerler var bana kalırsa. Her sene ÖSS olacak böylece. Dersaneler daha da değerlenecek. Daha çok para yatıralacak. Böyle Öz-de-bir'in işine gelecek. Ayrıca ne kadar sağlıklı bir yöntem bunuda bilemeyiz. Yine öğrenciler deneme tahtası olacak. Birde liseyi bitirenler girmek isterse ne olacak o da ayrı konu.Rita yazdı:Özdebir Öss sistemini değiştirip lise 1,2,3.te her yıl sınav yapılarak üniversiteye alınmasını istiyormuş öğrencilerin.
ÖSYM Başkanı Yarımağan ise her yıl sınav yapılmasına karşı: "Öğrenci dershaneye gider, lise eğitimi çöker." demiş gazetede.
Sanki her yıl tonlarca paralarla dersaneye gitmiyor Öss'ye giren öğrenciler.Eğitim çoktan çökmüş,daha çok çökmesini mi bekliyorlar ne (?)
sleeping with the earth my dying bride
Gidiyor...askere gidiyor...allah bana sabır versin
http://ysseulb.deviantart.com/
http://ballroomdancer.azbuz.com
WhAt iF YoU SLepT? aNd WhAt iF, iN YouR SLeeP, YoU DReaMeD?aNd WhAt iF, iN YouR DReaM, YoU WenT To HeAVeN aNd THeRe PLuCKeD a STrANgE aNd BeaUTiFuL FLoWeR? aNd WhAt iF, WHeN YoU AWoKe, YoU
http://ballroomdancer.azbuz.com
WhAt iF YoU SLepT? aNd WhAt iF, iN YouR SLeeP, YoU DReaMeD?aNd WhAt iF, iN YouR DReaM, YoU WenT To HeAVeN aNd THeRe PLuCKeD a STrANgE aNd BeaUTiFuL FLoWeR? aNd WhAt iF, WHeN YoU AWoKe, YoU