A.Ş.K' nin açılımı ve ask hakkında hersey...
aşaka...
hindistan a özgü bi sarmaşık...bilmemne ağacına sarılıp gelişerek kendi özelliklerini kaybeder ve ağaca da kaybettirir.sonuçta ortaya değişik bi yaşam formu çıkar.asyada halen bazı yerlerde aşaka,uşiki....diyerek anılır.bize de böle gelmiş ve zamanla aşk adını
almış olabilir veya olmayabilir ben sallıyorum.
hindistan a özgü bi sarmaşık...bilmemne ağacına sarılıp gelişerek kendi özelliklerini kaybeder ve ağaca da kaybettirir.sonuçta ortaya değişik bi yaşam formu çıkar.asyada halen bazı yerlerde aşaka,uşiki....diyerek anılır.bize de böle gelmiş ve zamanla aşk adını
almış olabilir veya olmayabilir ben sallıyorum.
- RapunZelle
- Müdavim Üye
- Mesajlar: 710
- Kayıt: 30 Eyl 2006 00:00
- Konum: izmir
- Sadeceucnokta
- Müdavim Üye
- Mesajlar: 526
- Kayıt: 24 Oca 2007 01:00
- Konum: İstanbul
Tarihe damgasını vuran aşk sözleri
Aşk nedir, ne değildir? Bu konuda herkesin söyleyecek bir sözü vardır. İşte size tarih boyunca söylenmiş sözlerden derlenmiş özel bir liste. Bakalım beğenecek misiniz?
Aşk, sabırdır. Saygıdır. Keşiftir. Anlaşmaktır. İnceliktir. Korumaktır. Sorumluluktur. Mizahtır. Teslimiyettir. Gerçektir. Neşedir. Mutluluktur. Sıcaklıktır. Tazeliktir. Sarılmaktır. Şanstır. Saftır. Öze götürendir. Derler. Bakalım başka neler demiş büyükler:
Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir Mevlana
*Aşk hükmetmez; terbiye eder. Goethe
*Arılar bile en tatlı balın zehirli çiçeklerde olduğunu bilir. John Keats
*Aşkta her zaman bir öpen, bir de yanağını uzatan vardır. Fransız atasözü
*"Arzu edilenden ziyade arzu etmeye aşığız." F.Nietzsche
*"...Güzelliğin on para etmez Bu bendeki aşk olmazsa..." Aşık Veysel Şatıroğlu
"Ölümdür tek başına yaşanan aşk iki kişiliktir.." Ataol Behramoğlu
Aşık olduğumda sadık olurum, çünkü aşık olurum. Oscar Wilde
Aşk aklın en soylu zaafıdır. John Dryden
Aşk konusunda yanlış seçimden söz etmek hatalıdır, zaten seçim varsa o yanlıştır. Marcel Proust
Aşk:c iddi bir akıl hastalığı. Platon l Aşık olmayı beceremeyen yağ çekmeyi öğrenmek zorundadır. Goethe
Aşk melankolinin bir türüdür Robert Burton
Aşk dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır. Bailey
İnsan kalbindeki gerçek aşk dört nala giden bir at gibidir ne dizginden anlar ne de söz dinler. Konfüçyus
Aşk kadının hayatında bütün bir romandır erkekte ise yalnız bir bölümdür. M. Da Stael
Ne seninle yaşayabilirim ne de sensiz. Ovidius l Aşkı tanıdığında, yaratıcıyı da tanırsın. Fox Kabilesi
İTİRAF ETMELİ Mİ YOKSA...
Balzac: İlk aşk aşı gibidir. İnsanın ikincide hastalanmasını önler..
Rousseau: Aşk mektubuna başlarken ne söyleyeceğimizi bilemeyiz. Bitirirken de ne yazdığımızın farkında olmayız....
Shakespeare: Sevgililerine aşklarını itiraf eden kadınlar, en az seven kadınlardır...
Eflatun: Aşk, en tehlikeli bir ruh hastalığıdır...
Aziz Nesin: Yenilen taraf aşık olur...
Yakup Kadri: Hiçbir kadın yoktur ki Seni Seviyorum" sözü karşısında hissiz kalsın...
Katherine Hepburn: Aşkı bilenler normal kadınlardır...
Oscar Wilde: Erkekler kadınların ilk aşkı, kadınlar erkeklerin son aşkı olmasını ister...
İngiliz Atasözü: Aşk için evlenen Istırapla yaşar....
Kontes Nathalie: Aşk, bir kişinin yararına, iki kişinin ortaklığıdır...
Paul Geraldy: Sevmek güzeldir. Bir daha sevmemek daha güzeldir...
Marcel Proust: Aşık olmayanlar, mükemmel bir erkeğin sıradan bir kadın yüzünden niçin ızdırap çektiğini anlayamazlar...
Aşk nedir, ne değildir? Bu konuda herkesin söyleyecek bir sözü vardır. İşte size tarih boyunca söylenmiş sözlerden derlenmiş özel bir liste. Bakalım beğenecek misiniz?
Aşk, sabırdır. Saygıdır. Keşiftir. Anlaşmaktır. İnceliktir. Korumaktır. Sorumluluktur. Mizahtır. Teslimiyettir. Gerçektir. Neşedir. Mutluluktur. Sıcaklıktır. Tazeliktir. Sarılmaktır. Şanstır. Saftır. Öze götürendir. Derler. Bakalım başka neler demiş büyükler:
Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir Mevlana
*Aşk hükmetmez; terbiye eder. Goethe
*Arılar bile en tatlı balın zehirli çiçeklerde olduğunu bilir. John Keats
*Aşkta her zaman bir öpen, bir de yanağını uzatan vardır. Fransız atasözü
*"Arzu edilenden ziyade arzu etmeye aşığız." F.Nietzsche
*"...Güzelliğin on para etmez Bu bendeki aşk olmazsa..." Aşık Veysel Şatıroğlu
"Ölümdür tek başına yaşanan aşk iki kişiliktir.." Ataol Behramoğlu
Aşık olduğumda sadık olurum, çünkü aşık olurum. Oscar Wilde
Aşk aklın en soylu zaafıdır. John Dryden
Aşk konusunda yanlış seçimden söz etmek hatalıdır, zaten seçim varsa o yanlıştır. Marcel Proust
Aşk:c iddi bir akıl hastalığı. Platon l Aşık olmayı beceremeyen yağ çekmeyi öğrenmek zorundadır. Goethe
Aşk melankolinin bir türüdür Robert Burton
Aşk dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır. Bailey
İnsan kalbindeki gerçek aşk dört nala giden bir at gibidir ne dizginden anlar ne de söz dinler. Konfüçyus
Aşk kadının hayatında bütün bir romandır erkekte ise yalnız bir bölümdür. M. Da Stael
Ne seninle yaşayabilirim ne de sensiz. Ovidius l Aşkı tanıdığında, yaratıcıyı da tanırsın. Fox Kabilesi
İTİRAF ETMELİ Mİ YOKSA...
Balzac: İlk aşk aşı gibidir. İnsanın ikincide hastalanmasını önler..
Rousseau: Aşk mektubuna başlarken ne söyleyeceğimizi bilemeyiz. Bitirirken de ne yazdığımızın farkında olmayız....
Shakespeare: Sevgililerine aşklarını itiraf eden kadınlar, en az seven kadınlardır...
Eflatun: Aşk, en tehlikeli bir ruh hastalığıdır...
Aziz Nesin: Yenilen taraf aşık olur...
Yakup Kadri: Hiçbir kadın yoktur ki Seni Seviyorum" sözü karşısında hissiz kalsın...
Katherine Hepburn: Aşkı bilenler normal kadınlardır...
Oscar Wilde: Erkekler kadınların ilk aşkı, kadınlar erkeklerin son aşkı olmasını ister...
İngiliz Atasözü: Aşk için evlenen Istırapla yaşar....
Kontes Nathalie: Aşk, bir kişinin yararına, iki kişinin ortaklığıdır...
Paul Geraldy: Sevmek güzeldir. Bir daha sevmemek daha güzeldir...
Marcel Proust: Aşık olmayanlar, mükemmel bir erkeğin sıradan bir kadın yüzünden niçin ızdırap çektiğini anlayamazlar...
Eskidendi, eskidendi, çok eskiden...
- speed_of_pain
- Müdavim Üye
- Mesajlar: 531
- Kayıt: 19 Ara 2005 01:00
- Konum: from hell
(a)lı(ş)kanlı(k)
ve insanlar alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemezler
ve insanlar alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemezler
Thousand of cars and a million guitars, Screaming with power in the air, Weve found the place where the decibels race, This army of rock will be there
http://www.myspace.com/firewind DİNLE!!!
http://www.myspace.com/firewind DİNLE!!!
Bugün Hurriyet kelebek'ten alıntı yapıyorum..Etkileyici bir hikaye.Bize nasip olmaz böyle aşk herhalde
_____________________________________________________________
Otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler.
Gençtiler... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında....
Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...
Okullarını bitirince evlendiler. Mutluydular hem de çok. Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular.
ZAMAN İLAÇ OLMADI
Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca, "Bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler.
Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, "Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma"
Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı.
Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama 40lı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı.
Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim" diye yanıt verdi adam. "Amerikadaki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık...."
Tıp kongresi nedeniyle sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu, adam Amerikaya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla.
Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."
Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, "Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere...
Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği... Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...."
"Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı...
Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü... Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi.
ADAM İNKAR ETMEDİ
İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol" dedi nefretle...
İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerikaya yerleştiğini öğrendi.
Bazen yalnız kaldığında, onu hálá sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu. Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı.
Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor" dedi genç kadın.
Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerikadaki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla ölmek isteyeceğini biliyordu.
YAŞAYACAKSIN
Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine bile haber vermedi. Birlikte Amerikaya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bunu vermemi istedi..."
Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu...
Sırayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm, derdin hep, doğru söylediğini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "Şimdi bana söz vermeni istiyorum." "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?" son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın...
Ve son kağıtta da şunlar yazılıydı: "Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."
_____________________________________________________________
Otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler.
Gençtiler... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında....
Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...
Okullarını bitirince evlendiler. Mutluydular hem de çok. Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular.
ZAMAN İLAÇ OLMADI
Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca, "Bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler.
Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, "Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma"
Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı.
Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama 40lı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı.
Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim" diye yanıt verdi adam. "Amerikadaki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık...."
Tıp kongresi nedeniyle sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu, adam Amerikaya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla.
Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."
Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, "Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere...
Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği... Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...."
"Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı...
Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü... Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi.
ADAM İNKAR ETMEDİ
İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol" dedi nefretle...
İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerikaya yerleştiğini öğrendi.
Bazen yalnız kaldığında, onu hálá sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu. Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı.
Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor" dedi genç kadın.
Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerikadaki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla ölmek isteyeceğini biliyordu.
YAŞAYACAKSIN
Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine bile haber vermedi. Birlikte Amerikaya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bunu vermemi istedi..."
Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu...
Sırayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm, derdin hep, doğru söylediğini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "Şimdi bana söz vermeni istiyorum." "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?" son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın...
Ve son kağıtta da şunlar yazılıydı: "Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."
When you're pushed, killing's as easy as breathing
- speed_of_pain
- Müdavim Üye
- Mesajlar: 531
- Kayıt: 19 Ara 2005 01:00
- Konum: from hell
- lauranthalasa
- Üye
- Mesajlar: 131
- Kayıt: 29 Haz 2008 00:00
- Konum: qualinesti
sevgi anlasmak degildir nedensiz de sevilir
bazen kucuk biran icin omur bile verilir...
birine asik olmak bi sebep gerektirmez sebepsiz yere de asik olabilir insanoglu.birilerini sevmek icin asik olmak icin sebep aramakla vakit kaybetmemek gerek bence.
elim ayagim dolaniyorsa,yanimda olmadigin anlarda sen varmissin gibi gulumseyebiliyorsam,yastigima basimi koydugumda,her yolculugun beni sana getirecegini umit ederek yasiyorsam iste benim icin budur ask.tabi acilarin en buyuguyle beraber cunku sen beni sevmezken ben bunlari hissediyorum sana karsi...
bazen kucuk biran icin omur bile verilir...
birine asik olmak bi sebep gerektirmez sebepsiz yere de asik olabilir insanoglu.birilerini sevmek icin asik olmak icin sebep aramakla vakit kaybetmemek gerek bence.
elim ayagim dolaniyorsa,yanimda olmadigin anlarda sen varmissin gibi gulumseyebiliyorsam,yastigima basimi koydugumda,her yolculugun beni sana getirecegini umit ederek yasiyorsam iste benim icin budur ask.tabi acilarin en buyuguyle beraber cunku sen beni sevmezken ben bunlari hissediyorum sana karsi...
Tuna Kiremitçi'nin zamanında 'best seller' olmuş kitabının adı değil miydi bu yahu?.
Kitap çıktıktan sonra arkadaşlar arasında espri konusu olmuştu. Biri çıkıp 'Bende S.E.K.S neyin kısaltmasıdır kitabını yazacağım' diyordu, öbürü 'yo yo o fazla satmaz, hedef kitlemiz abazalar olmalı 3.1 neyin kısaltmasıdır daha çok satar' diyordu, beriki 'terbiyesizlik etmeyin, bence kitap müthiş entelektüel izzet yıldızhan'a ithaf edilmeli ve i.b.r.a.h.i.m t.a.t.l.ı.s.e.s neyin kısaltmasıdır da adı olmalı' diye dalgasını geçiyordu.
Evet espriler birbirinden kötüydü, ama kitabın adı da buna çok elverişliydi...
Ha, konuya gelecek olursam... Aşk'ın açılımı olsa olsa; kan, ter ve gözyaşıdır.
Kitap çıktıktan sonra arkadaşlar arasında espri konusu olmuştu. Biri çıkıp 'Bende S.E.K.S neyin kısaltmasıdır kitabını yazacağım' diyordu, öbürü 'yo yo o fazla satmaz, hedef kitlemiz abazalar olmalı 3.1 neyin kısaltmasıdır daha çok satar' diyordu, beriki 'terbiyesizlik etmeyin, bence kitap müthiş entelektüel izzet yıldızhan'a ithaf edilmeli ve i.b.r.a.h.i.m t.a.t.l.ı.s.e.s neyin kısaltmasıdır da adı olmalı' diye dalgasını geçiyordu.
Evet espriler birbirinden kötüydü, ama kitabın adı da buna çok elverişliydi...
Ha, konuya gelecek olursam... Aşk'ın açılımı olsa olsa; kan, ter ve gözyaşıdır.