Ülkemiz ve Dünya Futbolunda Büyük'lük Tartışmaları

ve spor...
Cevapla
213
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 2368
Kayıt: 30 Ağu 2004 00:00
Konum: Beleş bi mezardan

Ülkemiz ve Dünya Futbolunda Büyük'lük Tartışmaları

Mesaj gönderen 213 »

Ben burda çok sağlam bir Trabzonspor taraftarı olarak benim futbolda "büyük"lük hakkındaki düşüncelerimi yazıya döken çok beğendiğim bir derlemeyi çiziticem.Herkes kendi takımı hakkında hoş,anlamlı,ülke ve dünya futboluna yakışır örnekleri aktarabilir,yoruma dökebilir.Gönlünüzden ne koparsa hesabı : )
Boşlukta kemiklerin kanattığı karanlık; Sürekli geceye bölünen saatlerin asıldığı yer. Kıyı boyunca çalınan sabah:Esrik tin.Sehpada unuttum başımı, us yitik..

213
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 2368
Kayıt: 30 Ağu 2004 00:00
Konum: Beleş bi mezardan

Mesaj gönderen 213 »

Bu Duruş İçin Teşekkürler..

Aslında örnekleri çok ama çarpıcı olandan başlayalım.

24 Nisan 2005. Trabzonspor şampiyonluk mücadelesi verdiği sezonda sahasında Ankaragücü’nü konuk ediyor. Maçın 85. dakikasında Trabzonspor 3. golünü atıyor ve durum 3-1 oluyor. Trabzonspor kendisi için çok önemli 3 puanı hemen hemen garantilemiş. Bir dakika kadar sonra Ankaragücü kalecisi Zafer Fatih Tekke ile çarpışıyor ve sakatlanıyor. Oyundan alınıyor.

O dakikaya kadar üç oyuncu değiştirmiş olan Ankaragücü’nde kaleye oyunculardan İsmet geçiyor. Sakatlıklar nedeniyle oynatılan duraklama dakikalarında Trabzonspor orta sahada top çeviriyor sadece ve Ankaragücü kalesine gitmiyor. Zaten mağlup durumda olan ve şimdi de bir başka sıkıntı yaşayan rakibinin bu planlanamaz mağduriyetinden faydalanmıyor. 2004-05 sezonundaki Trabzonspor’u düşünecek olursanız, nasıl bir fırtına estirdiğini de anımsarsınız.

O Trabzonspor büyük kesimlerin gönül desteğini arkasına almıştı. Sebebi en iyi futbolu oynaması değildi sadece. Büyüklüğünü göstermesi gerektiği yerde bunu esirgemediği için.

Şimdi senesini hatırlamadığım yıllar öncesinde Trabzonspor Antalyaspor’u evinde konuk etmişti. O sene çok kötü bir sezon geçiren Antalyaspor, Trabzon’da etten bir duvar örmüş, kalesini ablukaya alan Trabzonspor forvetlerine geçit vermiyordu. İyi bir sezon geçirmeyen kalecisi adeta devleşmişti.

Forvetlerimiz elinden geleni yapıyor; ama bir türlü olmuyordu. İkinci yarıda Şota kale sahası içinde öyle bir topla buluştu ki, bize “artık bu da kaçmaz” denilen bu pozisyonda yapması gerekeni yapıyor ve bekletmeden vuruyordu.

Dünya durdu sanki ve Antalyaspor kalecisi bundan fırsat bularak topun geldiği yöne atlayabildi. İnanılmazdı. O dakikaya kadar inanılmaz kurtarışlar yapan kaleci, şimdi bu imkansız topu da kurtarıyordu. Şota şaşkındı. “Bunu nasıl kurtarır?” Daha sonra Şota topu elinde tutan kaleciye yanaştı, tepesine dikildi ve….

Yanağından makas aldı! İki elini kalecinin suratına koydu ve tebrik etti kendisini.

Trabzonspor böyle bir takım olduğu için seveni çok. Trabzonspor rakiplerini her ne pahasına olursa olsun, her yolu kullanarak başarılı olduğu için değil, sadece kendi hakkına tenezzül ettiği için büyük oldu. Bunda abartılacak bir durum yok. Büyüklük bunu gerektirir ve Trabzonspor “gerçek” büyüktür.

Hafta sonu ise şaşkınlık verici iki olay adeta üst üste gelerek, bize bunları yazdırdı.

Kayserispor – Trabzonspor maçının daha başlarında Kayserispor’un siyahi oyuncusu Olembe, bir mücadele içinde Yattara’nın ayağına vurdu. Yattara acı içinde yerde kalırken, top Kayserisporlular’da kaldı ve Mehmet Topuz ile atağa kalktılar. Maçı izleyenler hatırlayacaktır, bu müdahale bizim yarı sahamızın ortalarında oldu. Mehmet Topuz küfürler ederek topu taça attı. Attığı yer ise orta sahaydı.

Maçın sonlarına gelindi. Durum 1-1 idi ve Trabzonspor 10 kişi kalmasına rağmen kendini göstermeye çalışıyor ve kontra ataklar geliştiriyordu. Yattara topu rakip sahada ayağına aldı. Maçın sonlarıydı ve lider Trabzonspor’un lider kalabilmesi için bir gole ihtiyacı vardı (en azından daha BJK – FB maçı oynanmamıştı). İşte o sırada atağa kalkan Trabzonspor’da Yattara topu bomboş sahada sürmek yerine taça bıraktı. Küfürler de savurmuyordu. Sonuçta maç 1-1 bitti.

Büyüklüğün tarifini sürekli olarak bizler yapıyoruz. Sebebi ise malzememizin bol olması. Kim giyerse giysin bu formayı, hakkından fazlasına, haksız yere tenezzül ettiğinde en büyük tepkiyi önce kendi taraftarından, Trabzonsporlulardan görür.

Sadece sahada oynayan futbolcusu değil, tribünlerdeki taraftarı da sindirmez içine böyle galibiyetleri. Sessiz de kalmaz, tepki verir böylesine. Bu işte büyüklüğünü göstereceğin anlardan biridir. Başka deyişle, büyüklüğün gereğidir, görevdir bunlar.

Madem sen bu ülkenin kaynaklarından maksimum seviyede faydalanıyorsun, o zaman hiç olmazsa geride bıraktıklarına saygı göstermeyi bileceksin. Maliyeti bir galibiyet bile olsa. Sen zaten güçlüsün ayağa kalkarsın.

Pazar gecesi ise bu anlamda bir dram sahnelendi Ali Sami Yen’de. İki haksız kırmızı kartla eksik bırakılan Hacettepe, artık sadece hakem marifetiyle eziyete dönen bu maçı bitirmeye çalışıyor ve temiz bir mücadele veriyordu. Lincoln ise maçın sonunda rakibiyle dalga geçmeye başladı. Tribünlerinin desteğiyle. Hakemin matkabıyla duvarı delmişlerdi. Şimdi ise dalgalarını geçiyorlardı. Erdoğan Arıca buna insani bir tepki gösterdi maç sonu.

Oysa galip gelinmişti. Puan alınmıştı ve Galatasaray için bu maç daha maçın içinde bitmişti zaten. Büyüklük başkanların cebinin iç hacmi değildir. Büyüklük işte tam da böyle anlarda kendini göstermesi gereken bir sıfattır. Bu sıfata layık davranmazsanız, hırsız, arsız, yüzsüz oluverirsiniz; çünkü sahte büyüklük kimliğine yapışık gezer bu sıfatlar da.

Ben Trabzonspor’u büyük olduğu için sevmiyorum. Ben Trabzonspor’u şampiyon olduğu ve olabildiği için sevmiyorum. Ben Trabzonspor’u, büyük sıfatına yakışır hayatı için seviyorum. O duruşu için seviyorum. Kayseri maçındaki puan kaybına olan üzüntüm, Pazar gecesi Lincoln’ün ve Galatasaraylılar’ın tavrı ile bir anda gurura dönüştü.

BMN’nin bir üyesi Cyzio Hocamız, şöyle demişti geçen sene: “Puan durumuna baktım, ondördüncüydün. Şimdi daha da sempatik geldin gözüme”. Şampiyonluğu kendimiz aldıysak, hak etmediğimizde 14. de oluruz. Kendi yağımızda kavruluruz.

İş şampiyon olmak değil, ona layık duruşu sürekli olarak sergilemek, şampiyon gibi de yaşamak. Sonra “büyük diyenlere” gülüyoruz zaten.

Bu duruşu yıllar içinde inatla sergileyen tüm camiamıza teşekkür ediyorum.

Bu duruşu, bulunduğu Kayserispor’da da sergileyen Tolunay Kafkas hocamıza teşekkür ediyorum.

İyi ki Trabzonsporluyum.

Tunga Liman
bordomavi.net
Boşlukta kemiklerin kanattığı karanlık; Sürekli geceye bölünen saatlerin asıldığı yer. Kıyı boyunca çalınan sabah:Esrik tin.Sehpada unuttum başımı, us yitik..

Kullanıcı avatarı
bloodline666
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 1719
Kayıt: 19 Mar 2005 01:00
Konum: bekirli termik santralinden

Mesaj gönderen bloodline666 »

Fenerbahçe ve Galatasaray birleşiyordu
Fener-Saray kulübü
Türk sporunda en eski ve keskin rekabet, kuşkusuz Fenerbahçe-Galatasaray arasında. İlginç olan nokta ise, bu rekabetin son derece içtenlikli başlamış ve milli duygularla yoğrulmuş olması. O kadar ki kuruluşlarının erken dönemlerinde 1911-1912'de iki kulüp başkanının imzaladıkları bir belgeyle '' birleşme kararı'' bile alınır.
İstanbul Futbol Ligi'nin devam ettiği 1910'da organizatörlerin tümünün, bu ligi oluşturan kulüplerin de çoğunluğunun ise yabancı yada azınlık oluşu, Türk kulüpleri için bir handikaptı. Nitekim 1911/1912 sezonu başlarken haksız bir olay yaşanmış, Galatasaray Futbol Takımı oyuncularından bek Adnan Bey 'sert oynuyor' suçlamasıyla Kulüpler Birliği tarafından, Başkan James Lafontaine imzalı bir belge ile kadrodışı bırakılmıştı. Bu karara karşı çıkan Galatasaray Kulübü'nün lige katılımı yasaklanmış ve sarı-kırmızılı ekip kendini ligin dışında bulmuştu.
Bu durum Fenerbahçe kulübünü rahatsız etmiş, bunun üzerine Fenerbahçe ve Galatasaray toplanarak birleşme kararı almışlardı. Gerekli tüzük kısa sürede hazırlanmış, 26 Ağustos 1912 günü, Fenerbahçe Kulübü Başkanı Galip Bey ile Galatasaray Kulübü Başkanı Ali Sami Bey'in eşliğinde kulüp mühürlerinin bulunduğu 17 maddeden oluşan bir protokol imzalanmıştı. Osmanlı Olimpiyat Komitesi'ne bildirilen protokolün orjinali halen Galatasaray Kulübü Müzesi'ndedir.
Bu başvurunun ilgi düzenleyen heyet tarafından öğrenilmesiyle birlikte, o yıllarda futbolu kontrol eden yabancı ve azınlık çevreleri telaşlanmış; hemen ertesi yıl Galatasaray Kulübü yine lige alınmıştı.
Gerçi o yıllarda düşünülen '' Fener-Saray'' emeli yıllar sonra farklı bir şekilde gerçekleşmiş, Fenerbahçe ile Galatasaray, 1934'te Türkiye'ye davet ettikleri yabancı takımlara karşı ''Fenerbahçe-Galatasaray Karması'' olarak oynamışlardı. Bu karmanın forması ise kulübün renklerinin karışımı olan lacivert-sarı-kırmızı olmuştu.

NTV tarih Ağustos sayısı

Ne kadar birbirleri hakkında pek iyi düşünmeseler de yinede içlerinde birbirlerine karşı başka şeylerde var sanırım! En azından o zamanlar varmış.
ben seni sevdim ya o bana yeter köpek sen beni bırakıp s...tir olup gittin yaaaaaa bende senin gibilerin taaaaaaaaa a.q.

Kullanıcı avatarı
bloodline666
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 1719
Kayıt: 19 Mar 2005 01:00
Konum: bekirli termik santralinden

Mesaj gönderen bloodline666 »

Tarih 28 Kasım 1924. Yer Taksim Stadı. İngiliz hakem Mr. Allen'in yönettiği bu tarihi maçın ilk yarısı sona ermiş, her takımdan da birer oyuncu atılmıştır. Takımlar ikinci yarıya çıktıklarında, Beşiktaş takımından oyundan atılan Şahap Bey'in sahada bulunduğunu gören hakem ' Sizi sahadan atmıştım. Lütfen çıkınız' dediğinde hakeme itiraz eden Beşiktaşlı Refik Osman Top da oyundan atılmış ve Beşiktaş 9 kişi kalmıştır. Bunun üzerine, Fenerbahçe kaptanı Ziya Rıza Bey, hakemin yanına gelerek ''Dokuz kişilik bir takıma karşı, bizim on kişi oynamamız olmaz. İzninizle biz de 9 kişiyle devam edeceğiz'' diyerek, kendi solaçıkları Seyfi Bey'i soyunma odasına göndermiştir. Neticede, her iki takımında dokuzar kişiyle devam ettiği bu ilk Beşiktaş-Fenerbahçe derbisini, sarı- lacivertliler 4-0 kazanmıştır.

NTV tarih Ağustos sayısı
ben seni sevdim ya o bana yeter köpek sen beni bırakıp s...tir olup gittin yaaaaaa bende senin gibilerin taaaaaaaaa a.q.

Kullanıcı avatarı
bloodline666
Müdavim Üye
Müdavim Üye
Mesajlar: 1719
Kayıt: 19 Mar 2005 01:00
Konum: bekirli termik santralinden

Mesaj gönderen bloodline666 »

1-1'lik birlik ve beraberlik
İkiye bölünen kupa

O zamanki adı Dolmabahçe olan İnönü Stadyum'nda 30 Mart 1958 tarihinde Başbakanlık Kupası oynanıyor. Dönemin başbakanı Adnan Menderes de maçı izliyor. Maç 1-1 biter ve uzatmalarda sonucunda da skor değişmez. O zamanlar penaltı uygulaması yok ve yere atılan paranın da dikine düştüğü rivayet ediliyor! Başbakan Menderes ise o gün bu işi sonuçlandırmak istiyor. Hemen bir usta çağrılır ve kupa ortadan ikiye bölünür. Bugün kupanın bir yarısı Galatasaray'ın Müzesi'nde diğer yarısı Fenerbahçe Müzesi'nde duruyor. Dünyada başka örneği yok!

NTV tarih Ağustos sayısı
ben seni sevdim ya o bana yeter köpek sen beni bırakıp s...tir olup gittin yaaaaaa bende senin gibilerin taaaaaaaaa a.q.

Cevapla