15-16 Haziran 1970: Sahnede işçiler var
15-16 Haziran 1970'te onbinlerce işçi fabrikalarından çıkıp yürüdü. Türkiye işçi sınıfının gücüne ve varlığına ilişkin hem dostlarının hem de düşmanlarının kafasındaki sorular ortadan kalktı.
HABER MERKEZİ Bundan 37 yıl önce, 15 Haziran 1970te İstanbul ve Kocaelinde 100'ü aşkın fabrikadan yaklaşık 80 bin işçi, sınıf sendikalarını ortadan kaldırmayı amaçlayan bir yasanın Mecliste kabul edilmesinin ardından yürüyüşe geçmişlerdi. İşçiler, DİSKin önünü kesmek ve sendikal alanda inisiyatifi Türk-İşin eline vermek için çıkarılan yasaya karşı tarihi bir direnç örgütlediler.
Kısa sürede bir kalkışmaya dönüşen ve yüz binleri kucaklayan eylemler, işçi sınıfının siyasetteki varlığını ve yerini bir daha unutturmamacasına ortaya koydu
Amaç DİSKi etkisizleştirmekti
Mücadeleci tutumları nedeniyle Türk-İşten atılan beş sendika tarafından 1967 yılında kurulan DİSK, kuruluş bildirgesinde amacının "sadece işçilerin ekonomik çıkarlarını gözetmek değil, ülkenin ekonomik, sosyal ve politik gündeminde tabanın söz ve karar sahibi olmasını sağlamak" olduğunu belirtmişti. Henüz kuruluşunda sermayenin tepkisini çeken DİSK, kuruluşundan kısa bir süre sonra üye sayısı yüz binlerle anılmaya başlayınca, birçok engelleme çabasıyla karşılaşmaya başladı. Bu çabaların son halkası ise AP ve CHPnin ortaklaşa hazırladığı 274 Sayılı Sendikalar Yasası" ve "275 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası"nda değişiklik öngören tasarının meclis gündemine getirilmesi oldu.
Dönemin Türk-İş Genel Başkanı Halil Tunç, "İşçilere sınıf şuuru değil, milli şuur yararlıdır" diyordu. Amaç, ilerici bir konfederasyon olan DİSK'in ortadan kaldırılması, işçilerin devlet konfederasyonu olan Türk-İş'e kaydırılması, işçi yurtseverliğinin milliyetçilikle ikame edilmesiydi. 11 Mayıs'ta Türk-İş'in 8. Genel Kurulu'nda konuşan AP'li Çalışma Bakanı ve eski Türk-İş yöneticisi Seyfi Öztürk, kendinden emin bir şekilde şunları söylüyordu: "Yakında DİSK'in çanına ot tıkanacak!"
On binler ayağa kalktı
15 Haziran Pazartesi sabahı, DİSK Yürütme Kurulu üyelerinin hiç beklemediği bir olay gerçekleşti. AEG-Eti, Aksan, Arçelik, Auer, Aygaz, Bürosan, Çelik Endüstrisi, Çelik Hâlât, Chrysler, Cibali Tekel Kutu, Demirel Kollektif Şirketi, Derby Plastik, Devlet Malzeme Ofisi, EAS Akü, Elektro-Metal, Esaş, Eternit, Gıslavet, Gazal, Grundig, Haymak, Hoover, Koruma Tarım İlaçları, Magirus, Makine-Tarım, Mutlu Akü, Otosan, Philips, Profilo, Rabak, Singer, Simko, Simso, Sungurlar Kazan, Şakir Zümre, Türk Demir-Döküm, Türk-Kablo, Türkeli, Uzel Traktör ve diğer işyerlerindeki işçiler, saat 9-10 sularında iş bıraktılar.
İşçiler, iş kıyafetleri ve ellerinde çeşitli pankartlarla caddeleri doldurdu. Ardından işçiler, İzmit'te iki ve İstanbul'da dört ayrı koldan yürüyüşe geçtiler, barikatları aştılar. İşçilerin bu kalkışmasıyla Türkiyenin iki büyük kentinde yaşam durdu. Türk-İşe üye çok sayıda işçinin de DİSKi savunmak üzere direnişe katılması, eyleme rengini veren sınıf bilincinin önemli bir göstergesiydi.
16 Haziranda direniş büyüyerek devam etti. Taksime doğru çeşitli kollardan yürüyenlerin sayısı 150 bini aştı. Yollarda barikatlar kurulmuş, köprü ve vapurlar iptal edilmişti. Kadıköy yakınlarında işçilerin üzerine ateş açılması sonucu üç işçi hayatını kaybetti.
Sıkıyönetim ilan edildi
İşçi sınıfının bu kararlı direnişine karşı devlet ise hızlı ve sert önlemler adımlar aldı. İlk olarak, İstanbul ve Kocaeli'de sıkıyönetim ilan edilerek sokağa çıkma yasağı konuldu. Sıkıyönetim Komutanlığına ise, Birinci Ordu Komutanı Kemal Atalay getirildi. Sıkıyönetim ilk iş olarak, aralarında DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, Genel Sekreter Kemal Sülker ve Maden-İş Yürütme Kurulu üyelerinin de bulunduğu 130 kişiyi gözaltına aldı.
İstanbul ve Kocaeli'nde başlatılan işçi avı ile fabrikalar, askeri birliklerce kuşatıldı. Çoğu işçi gözaltına alınırken, altı bine yakın işçi işten çıkarıldı. Bu arada, Türk-İş de boş durmadı ve yayınladığı bildiriyle 15-16 Haziran olaylarını kınadı. Tüm bu baskılara rağmen, direnişi izleyen günlerde özellikle DİSKin örgütlü olduğu işyerlerinde iş yavaşlatma ve üretimi durdurma gibi eylemler devam etti.
Sıkıyönetimin ilanı sonrasında İstanbul'da iki ayrı Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi kuruldu. 3 aylık sıkıyönetim boyunca, gerek 15-16 Haziran olayları ile ilgili olarak, gerekse sıkıyönetim içerisinde meydana gelen olaylardan dolayı, çoğunluğu işçi ve öğrencilerden oluşan 260 kişi hakkında 69 dava açıldı. Sıkıyönetim Askeri Mahkemeleri'nce verilen cezalardan en ağırı, 1 yıl hapis oldu. DİSK yöneticileri ise, üç aylık tutukluluktan sonra özgürlüklerine kavuştu.
CHP: Mecburen duracağız...
Eylemlerin ardından, son onaylama merci olan Senato'nun gündemine gelen yasa tasarıları, CHP'nin tavrını "yapılmak istenen değişikliklerin gerçekte olumlu bir amaca yönelmiş olduğu, ancak bazı eleştiriler üzerinde durulması gerektiği" şeklinde değiştirmesi sonucunda yeniden görüşülmek üzere, 24 Temmuz tarihinde tekrar Meclise gönderildi. Ancak tasarı, 29 Temmuz tarihinde senatonun üzerinde yaptığı değişikliklerle bir kez daha kabul edilerek yasalaştı. Buna karşı TİP, tasarının veto edilmesi için ihtarda bulundu; ancak olumlu bir sonuç alamadı. DİSK ise, Cumhurbaşkanı Sunay tarafından yasanın onaylandığı 6 Ağustos'u "kara gün" ilan etti.
22 Ağustos 1970 tarih ve 13577 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan kanun değişikliği tasarısı yürürlüğe girdi. Kanunun iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvuran TİP ve CHP'nin iptal istemleri haklı bulundu. Anayasa Mahkemesi, 9 Şubat 1971 tarihinde yasayı iptal etti. Bu tarihinden bir ay sonra, 12 Mart 1971'de, ordu tarafından muhtıra verildi. Muhtıra ile birlikte, 1961 Anayasası ve diğer yasalarda değişiklik ve kısıtlama süreci başlarken, tutuklama ve yargılamalarla işçiler ve sol sindirilmeye çalışıldı.
İşçi sınıfının onur günleri
15-16 Haziran eylemlerinde, işçi sınıfının kırıp dökme, yağmalama ve benzeri en ufak bir olaya bile karışmaması, kent merkezlerine doğru yürümesi, birbiriyle buluşmayı hedeflemesi, birçok yerde sessiz destek alması, önüne gelen tanklı askeri birlikleri, toplum polislerini kolayca geçmesi, polisler ve askerler arasında kafa karışıklıkları yaratabilmesi, DİSK üyesi işçilerle birlikte Türk-İş üyesi işçilerin de yoğun bir şekilde eylemlere katılması 15-16 Haziranı önceki işçi eylemlerinden farklı kıldı. 15-16 Haziran, kapsamı ve niteliği itibariyle en büyük, en militan; tarihsel ve siyasal sonuçlarıyla en önemli işçi eylemi olarak Türkiye işçi sınıfı tarihine bir doruk noktasına olarak yazılmıştır.
www.sol.org.tr