sakin, 1999 yılında Onur Özdemir ve Özdemir Dereli tarafından kuruldu. 2001 senesinde Soner Özışık’ın da gruba dâhil olmasıyla bugün ki halini aldı. 2002 ve 2003 senesinde çeşitli şenlik ve festivallerde sahne alan grup, İstanbul, Ankara ve Eskişehir’de konserler verdi.
Bu süre içerisinde iki demo albüme imza atan grup, yapımcı Volkan Gürkan’ın dikkatini çekti ve Mor ve Ötesi ile birlikte birçok konserde dinleyici karşısına çıkma fırsatı yakaladı.
Sakin, 2008 yılının Mart ayında ilk albümü “hayat”ı “RAKUN Müzik” etiketiyle yayınlayarak, Türkiye’de indie rock algısını değiştirmeyi hedefliyor. 11 şarkının yer aldığı albümde bulunan şarkıların tümünün söz ve müziği sakin’e ait.
Öncelikle grubun isminden başlayalım. Nereden geliyor bu isim? Grubun müziğini ya da grup üyelerinin karakterini yansıtma gibi bir misyonu var mı?
Onur: Genel itibariyle Sakin’i seçerken de bilinçli olarak bunu bunu istiyoruz diye seçmemiştik. Güzel tınlamıştı birincisi. En önemlisi de oydu zaten. İkinci nedense çok ironik ve orta da bir anlamı vardı bizim için. Zaten zamanla en çok o anlamı doldurduk gibi oldu. O yüzden sakin miyiz, değil miyizden ziyade, normalde hayata karşı aldığımız tavrı yansıtan bir isim oldu. Kafamızda en başında olan şeye dönüştü yani. Neden Sakin koyduğumuza dair bugün çok daha eminiz. Ama o, genel bir rehavet durumu gibi, hayata genel olarak olaylara tepkisiz kalmak gibi, yeterli tepkiyi vermemek gibi değil, sadece genel olarak dönen her şeye karşı alınan dirayetli bir duruş olarak tanımlayabiliriz. Bizi en iyi yansıtacak nokta budur. Yoksa hepimizin fevri durumları var ve bununla gurur duyuyoruz ve bunların da olması gerektiğini düşündüğümüz yerlerde göstermeye çalışıyoruz.
Soner: Şuan şarkıların albümdeki versiyonlarını dinleyen insanlar o kadar da Sakin olmadığını düşünebilirler. Daha önce ki demoları dinleyenler daha sakin tınladığını söylüyorlar. Bu birazcık kendi kendimizi tanıma sürecimizdi. Biraz daha grubun kimyasının kaynaşması süresiydi ve elimizde ki şartlarla ilgiliydi. Özellikle grubun adı Sakin, biz de daha sakin çalalım gibi bir durumumuz yoktu.
Onur: Aslında bugün bir taraftan çok bizim anlatmamıza gerek kalmayan ve hani grubun ismini duyup daha sonrada albümü dinleyip arada kaldığı, afalladığı durumu tercih ettik isimde. Bugün ona dönüştü. Zaten genel olarak duruşumuz o. Hiçbir şeyden çok emin olmak istemiyoruz.
Mor ve Ötesi’yle beraber çıktığınız konserlerde adınızı geniş kitlelere duyurdunuz. Peki, nasıl gelişti bu tanışıklık?
Onur: 97 gibi Mor ve Ötesi dinlemeye başlamıştım. Sonra telefon ettim Ada Müzik’e, tanışmak istiyordum onlarla. Oradan bir şekilde Harun Tekin’in telefonunu aldım ve aradım Bursa’da festival düzenleyeceğiz diye. Yani ilk başta Mor ve Ötesi dinlemeyi çok seven bir insan olarak başladı. Sonrasında Bursa’ya konsere geldiklerinde yardım ettim onlara. Belli dönemlerde yaptıklarımıza bakıyordu Harun. Çok direkt bir desteği yoktu ama Rakun Müzik’in kurulmasına yakın başka şirketlere gidin, deneyin, bir şey olamazsa biz zaten varız burada, bizi de göz önünde tutun dedi. O süreçte bizde gidiyorduk bir yerlere. O sırada Rakun Müzik kuruldu. Tam istediğimiz gibi bir şey vardı. Rakun’la da anlaşınca onlarla çalışır şekilde olduk. Bu durumda da sürekli paslaşır olduk.
Müzikal kariyerinizde kırılma ya da dönüm noktası olarak adlandırabileceğiniz bir olay var mı?
Onur: Peyote’de çıkmamız olabilir. Orası bizim nasıl durduğumuza ve nasıl bir yerde müzik yapmak istediğimize karar vermemize yardım etti. Dinleyici kitlesi de kattı bize.
Soner: Rocktr’de var. Kendi çevremiz dışında insanlara açılıp, geri dönüş aldığımız ilk yer Rocktr.
Onur: Evet o bağlamda doğru. Myspace’ten çok daha önce vardı mesela. Aslında bizim kafamızda kurduğumuz hep bir genel ikili var; Myspace ve Peyote bizi insanlara ulaştırdı olarak bakıyoruz ama bir perspektiften sonra Soner’in dediği çok doğru. Bizi takip eden insanların çoğu “Dönsün” şarkısını biliyordu ve bu şarkıyı Rocktr’de dinlemişlerdi.
Müzisyen olarak Sakin’den önce ki kariyeriniz nasıldı peki?
Soner: Daha çok beraber büyüdük gibi oldu.
Onur: Mesela ben yatılı okulda kalıyordum ve çok gitar çalıyordum. Üniversite de hiç o kadar çok gitar çalmadım.
Peki, o zamandan böyle bir hayaliniz var mıydı?
Onur: Evet vardı. Hani albüm yapmak ciddiyetinde değil de daha çok fikirsel tarafındaydık. Özellikle en başında, doğru dürüst müzik yapmaktan öte işin duygusal ve fikirsel boyutu çok daha önemliydi. Kendimizi dinlemeye çok yöneldik. O yüzden ilk başlarda çok kötü çalıyorduk genel itibariyle. Ama kıyafetlerimize çok dikkat ediyoruz mesela sahnede. Bunu düşünüp çalıyoruz ama iğrenç çalıyoruz. Buna rağmen şarkı sözlerimize çok önem veriyoruz. Kendi kendimize bir dünya kurduk, bize çok içten gelen bu dünyayı bir şekilde insanların o değerde görebileceğini kuruyorduk. O günden 7–8 yıl geçti ama son 6–7 aydır aldığımız tepkiler gerçekten o zamanlar hayalini kurduğumuz içtenlikte, özende. İnsanlara küçük de olsa değişiklikler yaratabilecek bir noktada durmak istiyorduk. Sıkı bir albüm eleştirisi almak istemiyordum ben. Bugüne kadar da hiç bunu duymadım. Bugüne kadar da kimse çok sıkı bir albüm olmuş demedi. İnsanlardan kendi cümleleriyle, kendi hikâyeleriyle ilgili şeyler geldi. Hep bunu amaçlamıştık. O yüzden bir taraftan da evet. O günlerde kurduğum şeye baya yaklaşmış oldum. Tam olarak neyi hayal ettiğimin farkında da değilim aslında. Belki Megadeth’te çalmayı hayal etmiş olabilirim ya da Sezen Aksu’nun arkasında çalmayı da düşünmüş olabilirim. Bir taraftan evet kendi müziğimizi ürettik. Onu dinleyen ve ondan etkilenen insanlar olduğunu gördük. Yarın ölsek yeter yani :))
İnternet günümüzde sesini duyurmak isteyen gruplar için birçok imkân tanıyor. Sizin kariyerinizde internetin yeri nedir?
Cenker: İnternetle ürettiklerimizi paylaşmadan önce daha çok İstanbul içersinde tanınıyorduk. Internet paylaşımı sayesinde konser vermeye gidemediğimiz yerlerden bir sürü insan dinlemiş oldu bizi. Onun geri dönüşü güzel oluyor. Bazen konserde 3–5 kişi de olsa şarkıları söyleyen insanlarla karşılaşınca çok mutlu oluyorsunuz. Çalarken sizi rahatlatıyor.
Onur: Diğer taraftan profesyonel bir grup için dezavantajı da olabilir. Biz o konuda çok ortadayız. İnternetten download etmek konusunda ben ne kötüdür diyebilirim ne de iyidir. Bir taraftan da eskiden birisini dinlemesi için bir mülk benzeri CD ya da kaset, elde tutulur bir nesneye gereksinim vardı. Bugün öyle bir fiziksel mülke ihtiyaç duymuyoruz. İnternet mülklü bir yer değil. Herkesin mülksüzce çok rahat bilgi ve eser dolaştırabildiği bir yer. En büyük rahatlığı hem bize dair hem genel müzik dünyasına dair bu oldu. Tabi bundan çok çeken ve çok başka türlü düşünen insanlar da var. O kaygıyı da anlıyorum ama o kadar da obsesif olmak gerekmiyor bence. Tabiî ki herkesin emeğinin karşılığını kazanması çok önemli ama tüm bu korsanlık bir taraftan da başka türlü bir devrim. Biraz daha ezberleri bozup, bizi başka türlü düşünmeye itebilir.
Soner: Hiçbir şekilde engellenemeyecek ne de olsa. Ona alternatif bir çözüm üretmeli. Plak şirketlerinin veya bu konuda muzdarip olacak kişiler, internetten indirilen albümlerin karşılığını alamayacak olan kişiler bunu göz önünde bulundurmalı. İnternet bugün hayatımızın çok önemli bir yerinde çünkü.
Özdemir: Bir de sonuçta internetten dinlemekle albümü CD’den dinlemek aynı şey değil. Bu biraz da bilinçli tüketiciyle alakalı. Çok seviyorsan bir işi, değer veriyorsan ona, zaten onun tam anlamıyla ne olduğunu anlamak için CD’den dinleyip, hem ses kalitesi olarak daha iyi şekilde dinlemeli, hem kitapçığını incelemeli. İnternetten yayılması özgürce olmalı ama bilinçliyse tüketici o da gerekli desteği verecektir diye düşünüyorum.
Türkiye’de rock müziğin buraya gelmesinde sizce internetin payı var mı?
Onur: Tabiî ki vardır. Belki biz onu çok net göremiyoruz. Bir gündem yaratıldı, bunun başı Kargo’dan mı başlar Bulutsuzluk Özlemi’nden mi yoksa Mor ve Ötesi’nin “Bir Derdim Var” şarkısından mı bilemiyorum ama internet bunda tabiî ki etkendir ama bana kalırsa en fazla etkileyen nokta rock müziğin artık çok periferide kalmak zorunda olmayan gündemidir. Eğer para varsa bir şeyde zaten herkes onu kabul etmek zorunda kalıyor. İsteyen istediği kadar popçu olsun, 10.000 kişi eğer bir rock festivaline gidiyorsa, o zaman o önemli bir olaydır. Bunda da internetin de etkisi vardır tabi ama bence biraz daha rock müzikle gelişmiş bir jenerasyon oluştu. Belki benden 10 yıl önce çok daha az dinleyen insanlar vardı.
Cenker: Bir de rock müzik daha belli bir kalıbın içinde kalmadı. Daha fazla türü içerebiliyor. Mesela Duman çıktığı zaman arabesk dinleyen insanlar rock da dinlemeye başladı. Böyle durumların rockda olması, bence rockın bu kadar popülerleşmesinin sebebidir. Ama internet sayesinde Aydın’da Nazilli’de Duman’ın albümü ilk çıktığı zaman bulamayan adam internetten dinleyebiliyor. Bir de yabancı albümlere daha kolay ulaşıp, kulak aşinalığını arttırabiliyor.
Soner: Bir de yabancı albüm alımı hep düşük olmuştur ülkemizde. Pahalı olduğu için herkes alamıyor ama internet sayesinde birçok grup dinlenmiştir. Bu üretilen müziği de çok etkilemiştir. Eskiden bu kadar çok çeşitli alan yoktu rock müzikte. Belli kalıplar da şarkılar yapılıyordu ama şimdi çok daha farklı şeyler duyabiliyoruz. Bunun sebebi de muhtemelen internettir. Mutlaka bir etkileşim olmuştur.
Onur: Bu durumun etkilerinin biri de Güven Erkin Erkal’da olabilir. Eko TV’den başlayarak, bugüne kadar getirdiği süreç, çok uzun bir süreç. Ben, Türk Rock Müziğine dair birçok şeyi onun programlarından öğrendim diyebilirim. Bunu da çok gururla söylerim. Güven Abi’ye bu konuda çok müteşekkirimdir. Gerçekten bir jenerasyon onu izleyerek yetişti. Lisede yatılı okulda kalmama rağmen etüt aralarında koşturarak kantinde Eko TV açtırırdım. En çok beklediğim programlardan biriydi. Benim tarihim için çok önemli bir şey. Türk Rock müziği nasıl olmalı, buna kafa yormak, ona hiç yabancılaşmadan, kendinden emin bir noktadan nasıl referans alırsın, Anadolu Rock yapmadan nasıl Türk Rock yapılabilir bunlara dair kafa açan birçok şeyi oradan örgendim. Hakan Kurşun’un ilk albümü Kaos’u, Mor ve Ötesi’ni ilk Güven Abi’nin programında görmüştüm. O yüzden onu hiç yadsımam.
Birçok grup ve sanatçının albüm sonrası bile çalma fırsatı bulamadığı şehirlerde albüm çıkmadan çalma şansı buldunuz. Çaldığınız şehirlerde aldığınız tepkiler nasıldı? Albümün başarısına katkısı ne şekilde oldu?
Cenker: O konserlerin çoğu Mor ve Ötesi’yle çıktığımız konserlerdi. O yüzden asıl önemli tepki albümden sonra gelecek olan tepkidir çünkü o konserlerde insanlar Mor ve Ötesi’ni dinlemeye geliyor veya myspace’den Rocktr’den duymuş 3–5 insan geliyordu.
Onur: Evet, her zaman 3–5 eşlik eden insan oluyor. Biz onlar için gidiyor gibi oluyoruz :)
Peki, Mor ve Ötesi fanlarının tepkisi nasıl? Sonuçta fanları oldukları grup sürekli Sakin’le beraber turluyor. Bu yüzden size bir yönelimleri var mı?
Onur: Evet, seviyorlar. Mor ve Ötesi fanlarının bizi çokça desteklediğini görüyoruz. Hatta fan sitemizde ki nicklerin çoğu “mor”lu bir şey.
Özellikle Radar Live’da ki performanslarınız büyük beğeni topladı. Bu sene yine Radar Live’da ya da başka bir festivalde çalma planınız var mı?
Onur: Radar’da ve Masstival’de çalacağız. Şu an görünen o. Eylül’de de bir “Patlıcan” konseri var. Rock n Coke konusunda hala tartışmalıyız grup içinde.
Bireysel konserler de olacak herhalde?
Onur: Herhalde bir turne olacak. Şu an görüşülen konserler var kendi başımıza çalacağımız ama kesinleşmediği için bir şey söylemek istemiyoruz. Olsun zaten artık. Olmazsa da gidip atarız artık köprüden :)
Albümden bahsedecek olursak, Sakin’i hiç dinlememiş insanlara soundunuzu nasıl tarif edebilirsiniz?
Onur: “Kor Bir Ay”la anlatırız. Albümün açılış şarkısını özellikle oraya koymamızın nedeni, single yapamayacağımız bir şarkı olmasıdır. Video da çekmeyeceğimiz bir şarkı ama Sakin’in soundunu en güzel açan şarkıdır. Kaldı ki dün fan sitesine birisinin aynı şeyi yazdığını görüp çok mutlu oldum. “Kor Bir Ay” bizim albümde ki yelpazemizi çok güzel açan, Sakin olarak nasıl bir söz yazma tekniğimiz var, şarkılar nasıl anlatan bir şarkı.
Bilindiği üzere “Denek Hayatım” yaklaşık 3 yıl önce Pamukluova’da yaşanan hızlı tren faciasına atfen yazılmış bir şarkı. Kazanın olduğu tarihten, bugüne kadar yaşanan gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?
Soner: Şarkı, kaza üzerinden genel bir şeyi anlatıyor. Türkiye’de yaşayan bir insanın birey olarak nelerle karşılaşabileceğine dair. Bu taraftan bakınca zaten bizim o şarkıyı yaptığımız dönemden beri aynı tıkanıklıklar var. O birey, yine kendini ifade edebilmesi ve resmi ideolojide kendine yer bulabilmesi açısından zaten hala sorunlu bir yerde. En son olayın makinistlerin üzerine bırakılması gibi günah keçisi bulunup kurban edilmesi durumu aynen devam ediyor.
Onur: Bununla ilgili genel itibariyle ne denebilir, ne yapılabilir bilemiyorum. Belki 3 sene önce daha bile heyecanlı olabilirdik belli şeyler konusun da ama ben bütün bu 301 olaylarından sonra ve en önemlisi Hrant Dink’in ölümünden sonra çok büyük bir umut kaybına uğradım. Hem Türkiye’ye dair, hem Türk insanına dair, bu kümenin içine ne düşerse düşsün hiç beni ilgilendirmiyor. Bir sanatçı olarak, bir insan olarak can hakkımı arayamayacak bir güvendeyim. Bu ne demek? Gerçekten şu dakika, burada birinin beni vurmasının engelleyecek bir nokta görmüyorum. Sonradan onun cezalandırılacağına da güvenmiyorum. Fatih Akın’ın son filminde de mesela çok benzer bir hikâye vardı. Orada da ağladım sadece. Yapacak bir şey yok. Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Öyle bir yerde yaşıyoruz. Yanlışları sırf yanlış olduğunu göstermek için değil, aksine yanlışların bize ne kadar koyduğunu göstermek amacıyla bir şeyler yapıyoruz. Bu hep devam edecek ama şu 3 yıldan beri gelişen süreci yorumlayamıyorsun, yorum yapmak istemiyorsun. Bu konuda benim en son başka bir röportajda dediğim bir şey, biraz Avrupa Birliği’nin bu olayı değiştireceğini düşünüyorum. Avrupa Birliği tartışması çok klişe bir şey. Benim için de öyle ama bunu Türkiye Cumhuriyetinin üstünde, bu ülkenin vatandaşlarının devlet tarafından nasıl algılandığı ve nasıl yönetildiğine dair üst bir kurumun olup, bizi rahatlatmasını istiyorum. Kendi içimizde her zaman bir üst kurum bizi rahatlatan bir şey çünkü. TC tarihine baktığımız zaman gelişen hiçbir şey nötral ve objektif değil, her şey gizli kapaklı. Belli zümrelerin, belli sınıfların ayrıcalıklarını belli zamanlarda daha iyi değerlendirmek için tüm halkı yontup, sömürdüğü bir tarih var. O yüzden bilemiyorum. O 3 yıla dair hiçbir şeyin nasıl yorumlanacağını bilemiyoruz.
Peki, grup olarak siyasi bir duruşunuz olacak mı? Bunu açıkça sergileyecek misiniz?
Onur: Genel olarak söylediğimiz çok bir politik duruşumuz, politik olma kaygımız yok. Grupta ki tek derdim iyi şarkılar yazmak ama nasıl ki yolda yürüyen bir vatandaşın gördüğü bir şeye vermek istediği tepkiler oluyorsa, biz de politik tepkiler veriyoruz ama solcu muyuz, komünist miyiz, feminist miyiz, anarşist miyiz, Kürt milliyetçisi miyiz, eşcinsel devrim istiyor muyuz? Bu konuların hiçbirinde şucuyuz bucuyuz demiyoruz ancak kesinlikle herkesin istediği ve hak ettiği gibi bir dünyada yaşaması için elimizden ve dilimizden geleni ardımıza koymuyoruz.
Özdemir: Slogan vari bir tavır içermiyor yaptığımız şeyler, içermeyecektir de. Daha içselleşen bir noktadan yaklaşıyoruz.
Onur: Birde, birine gidip “Abi ben komünistim, gel seni de komünist yapalım.” diyemezsin. Seni vurur, öldürür ama neden bir sınıf çatışması olduğuna dair bir şey söyleyip, eğer buna inanıyorsan, neden işçi sınıfının devrim yapması hepimizi özgürleştirecek bir devrim yapmasının hepimiz için iyi bir şey olduğunu anlatırsan, çok daha geniş ve uzun dolambaçlı yoldan gitmiş olursun ama daha ikna edici de olur. Komünizm sadece bir örnek, diğer politik alanlarda da yapılabilir bu. Önemli olan bizim için insanların tekil hayatlarına bir damga koyabilmek. Büyük klişelerle insanlara yaklaşmak yerine, “bak bu da var, bunu da göremez misin?” diye sormak.
Bu ülkede yaşayan birer TC vatandaşı olarak, Türkiye’nin şuan içinde bulunduğu durumu nasıl açıklayabilirsiniz?
Soner: Geçen gün bir köşe yazısında Türkiye’nin ite kaka Avrupa Birliği sürecinde bir yere getirilebileceğini savunuyordu. Şu an için en umut verici durum bu. Kendi başına bir şey yapamıyor ama bir taraf ikna ederse düzelebilir durumunda. Sonuçta hep beraber oturup, ülkece karar alıp özgürlükleri açabilecek şeylere karar vermek en doğrusu ama zorlamayla da olsa bazı kararların çıkabiliyor olması bir şeyleri değiştirecek. Pamukluova kazasından sonra 3 sene boyunca bir şey değişmedi ama belki bundan sonra ki 3 sene içersinde bir şeyler değişebilecek gibi ki bence başlıyor da böyle bir süreç.
Onur: Genel olarak çok pratik ahlaklar insanların içersinde. İlke sahibi değiliz. Tek günlük düşünüyoruz. Günü güzelce kotaralım, en iyi parayı kazanalım. Milliyetçilerin, Osmanlıcıların, Cumhuriyetçilerin çoğu arkasında durdukları şeyin anlamını sorgulamadan inandıkları bir şeyler var. Ben gerçektende o insanlardan daha çok sorguladığımı düşünüyorum inandıkları şeyleri. Bana o komik geliyor. Bu ülkenin %99’u Müslüman deniliyor. Hadi söylemeyenleri ve nüfus kâğıdından sildirmeyenleri çıkaralım, p olsun. Bu p’in çoğu bir kere bile Kur’an-ı Kerim’i okumadılar, biliyorum, bundan eminim. Bakınca din mevzusu insan hayatını oldukça etkileyen bir mevzu ama anneden babadan ya da imamdan öğrenilen bir din bilgisi var. Bu bana o kadar cahilce geliyor ki. En azından Musevi birini gördüğümde Tevrat’ını okuyabiliyor ve orada ne yazdığını biliyor eğer çok ilgisiz değilse. Ya da Hıristiyanlara baktığımız zaman, İncil her dile çevrildi, takır takır okuyor adamlar. Gidip imanlı bir protestanla görüşürsen günde en az 3–5 defa İncil okur. Bizde hebele hübele bir şeyler okuyorsun, ne dediğinin farkında değilsin. Nasıl bir ruhaniyet var arkasında onu da bilmiyorsun. O kelimeler belki müzikal olarak çok etkileyici, verdiği ruhi şeyden çok etkileniyorsun ama demek istediğim herkes birçok ilkeden bahsediyor ama hiçte ilkeli değiller. Ne laiklikten bahseden insan laikliği kavramış. Tutup laiklik laiklik diye türbana karşı bağırırken, hala Diyanet İşleri Başkanlığının olması laik bir ülkede beni çok ırgalıyor. Ayrıca benim verdiğim vergilerle o diyanet işlerine bağlı camilerin imamlarının maaşlarının ödenmesi. Ben böyle bir şey istemem ki eğer laik bir ülkede yaşıyorsak. Bunlara hiç girilmiyor. Her zaman tek günlük sorular üzerinden gidiliyor, türban meselesi, özgürlük meselesi gibi. Eğer o kadar özgürlük istiyorsak, başka bir insan da üniversiteye çıplak gidebilmeli bana kalırsa. Benim bununla ilgili bir kurgu yanlışım, sorunum yok. Ama o insanlara sorduğunda öyle bir özgürlük tahammülleri yok zaten. Ya da bir travesti, bir transseksüel neden üniversiteye gidemiyor? Her şey çok günlük ve pratik ahlak üzerinden gidiyor. Bu kadar tarihini göğsünü gere gere sergileyen bir milletiz ama geçtim Bizans eserlerini, Roma eserlerini, Osmanlı eserleri dahi iğrenç durumda. Bakıyorsun, en meydanî yerlerde ki eserler bile hiç yani. O yüzden bir süredir şunu düşünüyorum, yurtdışına kaçırılmış birçok eserin orada ki müzelerde olması daha iyi, en azından gidip görebiliyorsun. Burada kalsalar rezil rüsva olacaklardı. Bu ne kadar acı bir şey ama bunu artık ben çok mutlu olarak söylüyorum, iyi ki Zeus’un sunağı yurtdışında.
Albüm öncesi demo olarak yayınlanan şarkılarla, albüm versiyonları arasında fark var mı?
Onur: Müzikal açıdan biraz daha zengin gibi. Bir de demoların kaydedildiği tarihten bu yana çok zaman geçti. Neredeyse 4 yıl. Biz de o süreçte çok değiştik.
Cenker: O demoları yaptığımız zamanda elimizde ki fırsatlar çok farklıydı, çok basit şeyler vardı. Özüne bakınca parçanın aynı sonuçta ama dediğimiz gibi müzikal açıdan biraz daha zenginleştirildi. Birde 4 sene geçince akla yeni fikirler geliyor. Şurada şöyle bir gitar olabilir, o ekleniyor ama demolarda ilk fikirler bir şekilde bir araya getirilip, üstüne şu olsun bu olsun eklenmeden çalınıyor.
Onur: Bir de insanlar genel itibariyle şöyle mi yaptınız böyle mi yaptınız diyor ama bence demo zamanında ne yaptığımızın çokta farkında değildik. Ben bugün çok daha farkındayım neden böyle vokal yapıyorum. İnsanlar daha yüksek sesle söylediğimi, daha vurgulu söylediğimi söylüyorlar ama demolara baktığımda o günlerde hiçte kendimi vererek okumamışım gibi geliyor. Bugün çok daha iyi söylediğimi düşünüyorum o güne göre. Ama insanlar uzun bir süre o kayıtları dinlediği için albüm onlara daha şaşırtıcı gelebilir. Onun dışında çok büyük bir değişim yok. Hatta tam tersine bazen of aynı şarkılar, aynı şeyler hissettiğimiz bile oluyor. Çok yeni bir şeyler sunamadık gibi geldiği oluyor.
Peki, gelecek planlarınız nelerdir?
Soner: İlk hedefimiz turne gibi görünüyor. Albüm biraz daha yayıldıktan sonra klibimiz çekilecek. Ondan sonra belli olacak aslında her şey. Planladığımız değil de, yapmayı istediğimiz şeyler var ama onların planlanması için biraz daha duyulmamız gerekiyor.
Onur: Türkiye’yi şehir devletlerinden oluşan bir federasyona dönüştürmek gibi bir hayalimiz var :)
Soner: Benim planım o :))
Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?
Onur: Sizi çok seviyoruz, bunu özellikle söylüyorum Rocktr’e çok müteşekkiriz.
sakin web sitesi: www.sakinweb.com
sakin fan forum: www.sakinfan.com/forum
myspace: www.myspace.com/sakin
RockTR.COM @ 14 Mart 2008 – İzmir