Saldýrýyý Ülkücü Kimliði ile tanýnan bir herif yaptý..
"Biz Osmanlý Çocuðuyuz" diyerek içeri giren ve 2. Daire Baþkaný dahil iki kiþiyi öldüren adamýn ifadesinde "Ülkücü kimliðim var, o yüzden yaptým" dedi.
Ayrýca Cumhuriyet gazetesini bombalayanlardan biri bu adam.
Saldýrýnýn Laik düzene yapýldýðý kesin.Cumhurbaþkanýmýz bile ayný þeyi diyor.Laikliðin ne olduðunu bir daha gözden geçirmemiz gerekiyor sanýrým;
Laiklik !
En etkili ve önemli ilke kesinlikle bu ilkedir. Aslýnda bu sözcüðün anlamý din ile siyaseti ve dolayýsýyla da din ile kamu yaþamýný birbirinden ayýrmaktýr. Osmanlý Ýmparatorluðu zamanýnda siyaset dinin emrine sokulmuþtu. Hatta bazan din de siyasetin emrine sokulabiliyordu. Bunun böyle olmasýndaki tarihsel neden, Ýslam dininin kurucusunun hem siyasî ve hem de dinî lider olmasýndan ve bunun yýllardan beri bir gelenek haline getirilmiþ olmasýndan kaynaklanmaktadýr
Akla hemen þu soru gelebilir: „Mustafa Kemal’in kamu yaþamýyla dini birbirinden ayýrmasý kararý nereden kaynaklanmýþtýr?“ diye. Burada bir din düþmanlýðýndan sözetmek tamamen yanlýþ olur. Çünkü Laiklik din karþýtý bir ilke deðildir. Din, kiþinin özel yaþamýnýn bir parçasýdýr. Laikliðe göre, insan yaþamýnda ibadetin dýþýnda her türlü tasarruf, dîne, daha doðrusu kutsal kitaba göre d e ð i l, Anayasaya, yasalara ve kurallara göre yapýlýr.
Devlet yaþamýnda, hukukta, aile yaþamýnda, kültürde, eðitimde v.s. artýk laiklik ilkesi ana temeldir. O’nu bu karara iten amaç dinî deðil, siyasîdir. Bunun gerçekleþmesi için de önce siyasetin dinin emrinden kurtarýlmasý zorunluydu. Mustafa Kemal henüz genç bir subayken þu kanaate varmýþtý: „Mevzuatýný ve hareket tarzýný Kuran’dan ve hadisten alan bir devlet, bilimin ve çaðdaþlýðýn gerisinde kalýr.“
Bir ülkenin, çaðý yakalamýþ olan ülkelerle boyölçüþebilmesi, onlarýn arasýnda sürekli olarak sesini duyurabilmesi, o ülke yurttaþlarýnýn aklýný kullanmasýna ve bilime öncelik vermesine engel teþkil eden kurum ve kurallarýn ortadan kaldýrýlmasýyla mümkün olabilirdi. Mustafa Kemal bu gerçeði gözönünde bulundurmuþ ve bazý çaðdaþlýk deðerlerini – savaþta düþmaný olmasýna karþýn – Batýlý ülkelerden almýþtýr.
O, 1924 yýlýnda yaptýðý bir konuþmada „Dünya yüzündeki her þey için, maddî ve manevî her þey için, yaþam için ve baþarý için en doðru yol gösterici bilimdir, tekniktir“. „Bilimin ve tekniðin dýþýnda yol gösterici aramak, düþüncesizliktir, bilgisizliktir, yanlýþtýr“, demiþtir.
Bilime ve tekniðe öncelik verme konusunda asýl engeli oluþturan Hilafet, Halife‘nin þahsýnda siyasî ve dinî temsilcilik bulmuþtu. Bunu ortadan kaldýrma planý, hem yurt içinde ve hem de yurt dýþýnda karþýt güçlerin direniþiyle karþý karþýya kalmýþtýr.
Cumhurbaþkaný Mustafa Kemal, dýþ güçlerin bu konudaki planlarýnýn Türkiye’nin içiþlerine karýþmak olduðunu saptayarak, 1 Kasým 1922‘de Saltanatýn kaldýrýlmasýnda olduðu gibi, enerjik bir þekilde Hilafet yanlýlarýna karþý çýkmasý sonucu, 3 Mart 1924‘te Hilfet’in kaldýrýlmasý büyük bir çoðunlukla gerçekleþtirilmiþtir.
Böylece, Þeyhülislamlýk, dinî mahkemeler ve fetva usulü, derviþlik niþaný, medreseler de kaldýrýlmýþtýr.
1928 yýlýnda, Anayasa’daki „Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dini Islamdýr“ maddesi kaldýrýlmýþtýr. Böylece din ve mezhep ayrýlýðýný kurumlaþtýran yasalara son verilmiþ ve önce devlet laikleþtirilmiþtir. Yani, laik devlet, bundan böyle meþruluðunu ne Tanrý’dan ne de kiþiden alacaktýr; ancak ve sadece ulusal yönetimden alacaktýr; planlanan devrimler birer birer gerçekleþtirilecektir: Eþit haklar, uygarlýða giden yolun açýlmasý, eðitim birliðinin saðlanmasý, tek evlilik v.s.
Özellikle Latin harflerinden oluþan yeni Türk alfabesi üç amaca hizmet edecektir:
1) Yazý ve Konuþma dilinin herkes için ayný olmasý,
2) Sesli harfler açýsýndan zengin olan Türk diline en uygun yazý çeþidinin seçilmiþ olmasý,
3) Dünyanýn büyük bir bölümüyle iletiþimin kolayca saðlanabilmesi...
Bu yenilikler olaðanüstü bir tempoyla ama sadece okulda deðil, okul dýþý alanlarda da gerçekleþtirildi. Mustafa Kemal’in eðitim ve öðretime verdiði önem o kadar açýktýrki, kendisi bizzat yeni harflerle dersler vermiþtir.
Türk Dilinin yabancý sözcüklerden arýndýrýlmasý 1932 yýlýnda kurulan „Türk Dil Kurumu“ ile akademik bir seviyede de desteklendi. Bir yýl önce de „Türk Tarih Kurumu“ gerçekleþtirilmiþti. Bu kurumlar gerek „kültürel kimlik“ ve gerekse „ulusal kimlik“ bakýmýndan da önemli görevler yapmýþlardýr, ve Mustafa Kemal’in özel vasiyetnamesinde yer almýþlardýr.
Laik devlete giden yolda en büyük engellerden birini Þeriat mahkemeleri oluþturmuþtur. Bu mahkemelerin kaldýrýlmasýndan sonra, Türk Medenî Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu çýkartýlarak, devletin temeli Batý Hukuk Sistemine oturtulmuþtur.
Bundan böyle, Türkiye Cumhuriyeti’nde bireylerin iliþkisini, yurttaþ-devlet iliþkisini düzenleyen hükümlerin yasalaþtýrýlmasý TBMM’ne, uygulamasý da T.C. hükümetine ait olmuþtur.
Artýk her bakýmdan özgürlüðüne kavuþturulan bir toplumun fertlerinin dýþ görünüþüyle de uygar olmasý gerekirdi. Bu nedenle Türk toplumu, fes, sarýk, çarþaf, peçe gibi dinsel olduðu sanýlan baþ ve beden giysilerinden de kurtarýldý.
Kaynak:
www.Ataturk.de